Etik İlkeler Özlük Hakları
"EMEĞİN KENTLERİNİ İNŞA EDECEĞİMİZ GÜNLER YAKINDIR: YAŞASIN 1 MAYIS!"
BASIN AÇIKLAMALARI
Yayına Giriş Tarihi
2020-05-01
Güncellenme Zamanı
2020-05-01 09:55:34
Yayınlayan Birim
ANKARA

Birliğin, mücadelenin ve dayanışmanın günü olan 1 Mayıs, işçi sınıfının bugünlere taşıdığı ve dünyanın dört bir yanındaki ezilen halkların ortak direniş günüdür. Emekçilerin, asgari düzeyde insani çalışma koşulları talebiyle başlatmış oldukları sınıfsal mücadelenin ete kemiğe büründüğü 1 Mayıs, kapitalizmin büyük bir emek fabrikasına dönüştürdüğü kentlerden başlamış ve tüm dünyada etkisini göstermiştir. Emekçilerin eşit işe eşit ücret ve insanca çalışma koşulları talebiyle kitlesel can kayıpları vererek sınıfsal bir karaktere büründürdüğü 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü, her geçen gün, siyasal erkin "öteki" haline getirdiği toplumsal gruplar genişledikçe çok daha büyük bir önem kazanmakta ve iktidarların, susturmak için bütün imkânlarıyla seferber olduğu bir dayanışma günü haline gelmektedir.

Özellikle sermayenin kentleşmesi süreci ile yapılı çevrenin ve gündelik hayatın kapitalist üretim ilişkileri ile şekillenmesi, emekçi sınıfların hayatlarını köktenci bir şekilde dönüştürmüştür. Türkiye`nin yakın tarihinde yapacağımız ufak bir hatırlatma dahi bu dönüşümü açık ve net bir şekilde gözler önüne sermektedir.

İş talebi ile kırdan kente yoğun göçün yaşandığı 1950`li ve 1960`lı yıllarda sınıfsal çelişkilerin varlığını kanıtlayan bir kent mekânı olarak ortaya çıkan ve işçi sınıfının barınma sorununa kendi çözümünü ürettiği gecekondular, mekânda adaletsizliğin dışavurumu şeklinde kendini var etmiş ve emekçileri kent yoksullarına dönüştürmüştür. Emekçiler, yalnızca gecekondularda değil aynı zamanda çalışma alanlarına yakın ucuz barınma potansiyelini sağlayabildiği tarihî kent merkezlerinde de yaşamışlardır. Ucuz işgücü olarak kullanılan, fakat bir taraftan da görmezden gelinen, kentsel altyapı hizmetlerinden mahrum bırakılmış ve ekonomik geçim kaynakları sınırlandırılmış emekçilerin bilinçli bir şekilde yoksun bırakılma politikası yıllar içinde değişmiştir. Öncelikle, bu yoğun göç ve yoksunluk siyasi partiler tarafından ciddi bir oy potansiyeli olarak değerlendirilmiştir. Fakat temel altyapı hizmetlerinin bütüncül bir bakış açısından yoksun biçimde sunulmasına göz yumulmuş, emekçiler kentten kopuk uzak tepelerde ve köhneleşmeye yüz tutmuş mekânlarda kendi çabalarıyla yaşam mücadelesi vermeye devam etmiştir. Emekçi gün geçtikçe daha yoksul hale getirilmiş, siyasetin ihtiyaç duyduğu dönemlerde tapu dağıtımı veya sözde yapılan yardımlarla bu yoksunluk dahi siyasetin malzemesi haline getirilmiştir. Ardından gün gelip siyaset ve sermaye, emekçiler ve mekan üzerinden kendi çıkarları için yeterli karı üretemediğinde; bu kez de yasal kılıfı hazırlanarak kentsel dönüşüm süreçleriyle mülksüzleştirilen emekçi kesimler, kentin daha uzak çeperlerinde ucuz emek gücü olarak kullanılmaya devam etmiştir ve devam etmektedir.

Günümüzde emekçilerin gündelik hayatın içindeki dönüştürücü gücü ortadayken emeği yok sayan sömürü düzeni devam etmektedir. Dünyanın Covid-19 salgını ile sarsıldığı şu günlerde, ölümlerin ve salgın vakalarının en yaygın olduğu kent mekânları yine emekçilerin yoğunlaştığı mahallelerdir. Salgının zaten sallantıda olan ekonomiye etkileri ve iktidarın toplumdan beklediği desteği alamaması sonucunda birçok işçi işten çıkarılmış, ücretsiz izne ayrılmaya zorlanmış ve asgari yaşam koşullarını sağlayamaz hale gelmiştir. "Gönüllü" olarak evde kalamayan emekçiler ise sağlıksız ve güvencesiz koşullar altında çalışmak zorunda bırakılmıştır. Sermayenin daha kârlı olduğu için açılışlarını görkemli şekilde yaptığı, ancak en çok yoksulların, emekçilerin ulaşmakta zorluk çektiği şehir hastaneleri, kentlere yapılan müdahalelerin emekçileri veya toplumu değil, sermayenin çıkarlarını önceleyen bir politikayla devreye sokulduğunun en açık kanıtıdır. Üstüne üstlük erişimi daha kolay olmasına rağmen, hastanesi kapatılmış emekçiler, en temel kamusal hizmet olan sağlık hakkından da mahrum bırakılmıştır. 

Görüldüğü gibi kapitalizmin kent mekânını sermayenin ihtiyaçlarına göre dönüştürmesi, emekçileri, yoksulları, ezilenleri ikinci sınıf vatandaş konumuna düşürmektedir. Ancak bütün engellemelere ve baskılara rağmen, işçi sınıfı her daim 1 Mayıslarda sesini gür biçimde yükseltmiş, 1 Mayıs`ı anlamından soyutlayıp onu yalnızca içi boş bir kutlama/bayram gibi gören zihniyete karşı, bugünü bir direnişe ve ortak mücadele gününe dönüştürmeyi başarmıştır.

Kapitalist politikaların sürdürülemeyeceği gerçeğine tanıklık ettiğimiz şu günlerde, tüm dünya emekçileri önemli bir eşiğin kıyısında durmaktadır. Daha adil bir düzen ve emeğin kentlerini inşa etmek adına, tarihi kırılmayı gerçekleştirecek ortak aklı dayanışma ile üretmek gerekliliği açıkça görülmektedir. TMMOB Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi olarak sahiplendiğimiz devrimci geleneğimizle emekten yana mücadele ederek hayatlarını kaybetmiş tüm emekçileri saygıyla anıyor, bugünün koşulları nedeniyle yoksulluğa, açlığa, borçlanmaya, güvencesiz çalışma koşullarına mahkûm edilen işçilerle, emekçilerle, ezilenlerle, ötekileştirilenlerle ne yazık ki 1 Mayıs`ta alanlarda, omuz omuza olamıyoruz. Ancak bu durum, 1 Mayıs`ı anmaya, en gür sesimizle haksızlığın karşısında yan yana durmaya devam etmeye ve bugünü somut bir dayanışmaya dönüştürmeye asla engel olmayacaktır.

Hep birlikte herkes için daha yaşanabilir, daha adil, sermayenin değil emeğin kentlerini inşa edeceğimiz günler için mücadelemizi büyütmeye devam edeceğiz. Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın devrimci dayanışmamız! 

TMMOB Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi

 

TMMOB
Şehir Plancıları Odası

Çerez Politikası & Gizlilik Sözleşmesi

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz

kişisel verilerinizin Odamız tarafından işlenme amaçları konusunda detaylı bilgilere KVKK sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

"/>