Etik İlkeler Özlük Hakları
"KAÇAK YAPIYA SON" KARARLILIĞI SULANDIRILIYOR...31.05.2005
HABERLER
Yayına Giriş Tarihi
2005-05-31
Güncellenme Zamanı
2005-05-31 14:33:00
Yayınlayan Birim
MERKEZ
NASIL SULANDIRILDI?...

Öncelikle 2004 yılı başında kamuoyunun gündemine kaçak yapıyı yapanın, yaptıranın (belediye başkanları da dahil) ve buna göz yumanın cezalandırılacağı yönünde bir Yasa Tasarısı sokularak, kaçak yapının tamamen karşısında durulduğu izlenimi yaratılmıştı. Oysa, 26.09.2004 tarihinde Meclisten geçen Türk Caza Kanunu ile, bir yandan daha önce sözü edilen cezalandırmalar ile ilgili olarak, tasarının yasalaşması aşamasında belediye başkanı ve imar müdürleri tasarı içinden çıkarılarak yaptırımın kapsamı sınırlandırılmış, diğer yandan da Yasanın 184. maddesine eklenen 5. fıkra ile ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yapılan binaların imar planlarına uygun hale getirilmesi ile kaçak yapıyı yapana verilen cezaların kaldırılacağı hükmü getirilmişti. Böylece kaçak yapının yapımına göz yuman kamu görevlilerinin (Belediye Başkanlarının, sorumlu müdürlerin vb) cezalandırılmasından çeşitli koşullarla vazgeçilerek, siyasi rant ve oy kaygısı ile kaçak yapıları yıkmayanların ağır sorumlulukları ortadan kaldırıldığı gibi, kaçak yapının oluşmasına yol açacak tavizler verilmişti.

Kaçak yapıya karşı ortaya koyulan kararlı tutuma ilişkin şüpheler uyaran bu geri adıma karşı Odamız, 28.09.2004 tarihinde bir basın açıklaması yaparak kamuoyunu bilgilendirmiş ve bunun dolaylı bir af süreci yaratacağına dikkat çekmişti. Kaçak yapıyı imar planına uygun hale getirene verilecek cezaların affedilmesinin, imar planlarının mevcut kaçak, sağlıksız yapılara uygun şekilde düzenlenmesi yönündeki değişiklik ve baskıların önünü açacak açık bir af ifadesi olduğu yönündeki kaygılarımız, son günlerde Meclisten geçen Türk Ceza Kanunu Değişikliği ile birlikte değerlendirildiğinde, kaçak yapıya karşı oluşturulduğu söylenen “kararlılığın” çözülmekte olduğu söylenebilir. Bu ilk “çözülme” ile yetinilmeyerek Türk Ceza Kanunu’nda çeşitli baskılarla değişiklik yapılması aşamasında daha önce kaçak yapı yapanlar ile özellikle “sınai” faaliyet yürüten kaçak yapı sahiplerine uygulanabilecek cezai işlemler de, bir çırpıda kapsam dışına çıkarıldı. Böylece kamuoyu, basın özgürlüğüne ilişkin cezai işlemlerle uğraşırken, kaçak yapıya kamu hizmeti götürülmemesini sağlayan yaptırımlar ortadan kaldırılarak kaçak yapının beslendiği damara yeniden hayat verildi.

Daha önce yasalaşan 26.09.2004 tarihli Türk Ceza Kanunu’nun 184. maddesinde;

(2) “Yapı ruhsatı olmaksızın başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su ve telefon bağlanmasına müsaade eden kişilere bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”.

(3) “Yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade eden kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”.

hükümleri bulunmaktayken, 27.05.2005 tarihli değişiklik ile aynı maddeye;

(6) “İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, 12.10.2004 tarihinden önce yapılmış yapılara uygulanmaz”.

ibaresi eklenerek, Türk Ceza Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılmış kaçak yapılara kamu hizmeti götüren, bu yapılarda sınai faaliyetlerin sürdürülmesine olanak sağlayanların cezalandırılabilmesi olanağı ortadan kalktı. Bu düzenleme, kaçak yapıyı yapanların kamu hizmetlerinden yararlandırılmayarak kaçak yapı yapılmasının önüne geçilmesi yönündeki kararlılığa zarar vermekte, cezalandırmayı ortadan kaldırarak kaçak yapı yapımını dolaylı olarak besleyen ve teşvik eden niteliğiyle de çok önemli sakıncalar taşımakta.

Bu durumda, kaçak yapılaşma ve bunun cezalandırılmasında mevcut “aciz!” durum devam etmekte, Avrupa Birliği normlarına uyabilmek için yapıldığı düşünülen yeniliklerin hiç biri de hayata geçememiş olmakta.

KAÇAK YAPILAŞMA NEREDEN BESLENİYOR?...

Kentlerimize hızlı göç sürecinin yaşandığı yıllardan bu yana, kapsamlı-bütüncül ve şehirciliği-planlamayı odağına koyan bir kentleşme politikası oluşturulup uygulanamadığından, bunca acı deneyimden sonra bugün hala bir çok kent ve kent parçası, önemli sorun-açmaz ve risklerle içiçe yaşıyor. Böylesi bir kentleşme politikası eksikliği, bir boyutuyla kente ve kent mekanına bakış açısıyla ilgili sorunlar taşımakta, diğer boyutuyla da kentleşme ve planlama politikalarının uygulanmasında büyük önem taşıyan kamu kurumsallaşmasına ait sorun ve yetersizliklerden beslenmekte.

Kente ve kent mekanına bakış açısından ele alındığında, rant ve spekülasyon arayan bir toplum ve kurumsal yapılar oluşturulmasını sağlayan günlük, küçük, parçacı düzenlemelerden ibaret politika seçiminin ısrarla uygulandığı görülüyor. Kaçak yapıyı yapan, yaptıran, yapımına göz yuman ya da teşvik edenler de bütünlüklü politikanın bir parçası olarak cezalandırılmadığından, bu süreç kaçak yapı yapma eğilimini, önüne geçmek yerine güçlendirmekte.

Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’da özellikle kapsam dışında bırakılmaya çalışılan sınai tesisler açısından ele alındığında da kente ve mekana bakış anlamında önemli sorunlar gözlenmekte. Örneğin yapı kullanma izni almamış yapılarda faaliyet gösteren bazı tesislerin, büyük yatırım ve istihdam içermesi, mekansal standartlarının yüksek olması, hatta üretim potansiyeli ve niteliği açısından belli eşikleri aşmış olması nedenleriyle, bu tesislerin meşrulaştırılması yönünde baskılar gelişebilmektedir. Oysa, bu tür kullanımlara salt ekonomik getirisi açısından bakılması, kentin ve mekanın sosyal, ekonomik ve kültürel tüm değerlerinin, planlarla oluşturulmuş kapasite ve birikimlerinin gözardı edilmesine yol açmamalıdır. Kalkınma için yatırımın ve sınai tesislerin gerekliliği kadar doğal çevrenin ve kaynakların sürdürülebilirliği ve kullanımı da kaçınılmaz bir gereklilik olarak görülmeli, “kamu yararı” sadece günlük ekonomik geri dönüşlerle sınırlanmamalıdır.

Diğer yandan, kent mekanına salt ekonomik getirisi ve rant elde etmenin bir aracı olarak yaklaşılması; çeşitli af süreçleriyle kaçak yapılaşmanın özendirilmesini, kaçak yapılaşmış alanların dönüşümünde de yeni niteliksiz ve güvenliksiz yapılar yaratılmasını ve afet açısından riskli yerleşmelerin oluşmasını desteklemekte. Bu kentleşme politikası (politikasızlığı!), doğal ve kültürel mirasın önemli ölçüde kaybedilmesine yol açıp, değerli tarım alanları, orman, su havzaları, sel yatakları, dolgu ve kıyı alanları, jeolojik sakıncalı alanların yapılaşma baskısı altında kalmasına neden olmakta.

İmar afları, ıslah imar planları ve kaçak yapıların sorumlularının affedilmesiyle bu birikimli yanlışlıklarda ısrar ediliyor. Bu açıdan bakıldığında, çıkış noktası olarak kaçak yapıyı önleme kararlılığındaki Türk Ceza Kanunun 184. maddesine eklenen 5 ve 6. fıkraların, kaçak yapıya göz yumanlara ceza vermeyen içeriği ile bu birikimli politikasızlığın son halkasını oluşturduğu ve kaçak yapılaşma sürecinin önüne geçemeyeceği ortada...

Bu nedenle, Şehir Plancıları Odası olarak, Türk Ceza Kanunu’nun “imar kirliliği” başlıklı 184. maddesinin, kamuoyunun gündemine girdiği aylardan bu yana baskı ve rant çevrelerinin kaygı ve beklentileri uyarınca sürekli “sulandırılarak” gerçek amacı olan kaçak yapıyı engelleme amacına hizmet edemez hale geldiğini üzülerek bildiriyor, kaçak yapılaşmaya karşı oluşturulmaya çalışılan “kararlılığın” çözülmesini sağlamanın, en az basın özgürlüğünü kısıtlamak kadar ağır bir sorumluluk oluşturduğunu basının ve kamuoyunun dikkatine sunuyoruz. 31.05.2005

Saygılarımızla...
TMMOB Şehir Plancıları Odası Yönetim Kurulu


.....
TMMOB
Şehir Plancıları Odası

Çerez Politikası & Gizlilik Sözleşmesi

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz

kişisel verilerinizin Odamız tarafından işlenme amaçları konusunda detaylı bilgilere KVKK sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

"/>