Etik İlkeler Özlük Hakları
“İMAR KANUNUNDA VE YIPRANAN TARİHİ VE KÜLTÜREL TAŞINMAZ VARLIKLARIN YENİLENEREK KORUNMASI VE YAŞATILARAK KULLANILMASI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI” TASLAĞI HAKKINDA DEĞERLENDİRME
RAPORLAR
Yayına Giriş Tarihi
2010-12-27
Güncellenme Zamanı
2015-01-26 14:52:10
Yayınlayan Birim
MERKEZ

Taslak bir bütün olarak değerlendirildiğinde, 3194 Sayılı İmar Yasası‘nda plan onama yetkilerinin yanı sıra, kırsal alanda plan kararlarının oluşturulması konularında değişikliklerin amaçlandığı görülmektedir. Bu kapsamda, İmar Yasası‘nın 9‘uncu maddesinde yapılan düzenlemelerin özü itibariyle, yerel yönetimlere ait plan onama yetkilerinin bir bölümünü daha merkezi yönetime aktarmayı hedeflediği görülmektedir. Aslen planlama ve imar konusunda denetleyici ve yönlendirici olması gereken Bakanlığın doğrudan uygulamaya yönelik yetkilerini genişletmek istemesi kabul edilemez.

1985 yılından günümüze 9‘uncu madde ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığı‘nın onadığı imar planları hatırlandığında, yetkinin çok da olumlu kullanılmadığı açıktır. Her fırsatta teknik donanım bakımından yetersizliği gündeme getirilen yerel yönetimlere karşılık, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı‘nın olumlu bir plan onama geçmişine sahip olduğunu ileri sürmek gerçekçi olmayacaktır. Bu nedenle, 9‘uncu maddedeki plan onama yetkilerinin genişletilmesi kabul edilemez. Yapılan düzenlemelerin Kasım 2010‘da Resmi Gazete‘de yayımlanan "KENTGES Bütünleşik Kentsel Gelişme Stratejisi ve Eylem Planı"na aykırılıkları da dikkate alındığında düzenlemenin bütünü hakkında olumlu görüş belirtmek olanaklı değildir.

Diğer yandan, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı hem yönetmelik ve genelgeler yoluyla norm oluşturan, hem de plan onayarak uygulama yapan bir kurum olduğunda, planlamanın gerektirdiği kurumlar arası denetimli kademelenme ilişkisi oluşamamaktadır. Bu nedenle, 9‘uncu maddede yeni bir düzenleme yapılması halinde, bunun Bakanlığın denetim yetkisini arttırıcı nitelikte olması anlamlı olacaktır.

Tasarıda yer alan ve özellikle kırsal alanlarda planlamayı devre dışı bırakarak yapılaşmanın önünü açan düzenlemeler de, çağdaş kentleşme, güvenli ve sağlıklı yapılaşma, sağlıklı çevre elde edilmesi ilkelerine açıkça aykırı niteliklere sahip görünmektedir. Yaşadığımız çağda planlamayı aşılması, devre dışı bırakılması gereken bir engel olarak gören anlayışın kabul edilmesi olanaklı değildir.

 

Maddelere İlişkin Değerlendirme;

Madde 1 Değerlendirmesi:

         Taslağın 1‘inci maddesiyle 3194 sayılı İmar Yasası‘nın 9‘uncu maddesine iki fıkra eklenmiştir. Eklenen ilk fıkra ile Bakanlığın İmar Yasası içinde var olan ayrıcalıklı plan onama yetkilerine yenilerini eklemek istediği görülmektedir. Taslağın yasalaşmasıyla "kıyı ve dolgu alanlarına", gerektiğinde "ulaştırma, telekominikasyon tesislerine ve diğer altyapı tesislerine, yapı kooperatiflerine" ilişkin "her tür ve ölçekteki harita, plan ve parselasyon planları ve değişikliklerini" yapma, yaptırma ve onama yetkisi Bayındırlık ve İskan Bakanlığı‘na verilmektedir.

         3194 sayılı Yasanın 9‘uncu maddesinde, aslen yerel yönetimlere ait olan "imar planı ve değişikliklerinin" yapılması, yaptırılması ve onanmasına ait yetkilerden bir bölümü ayrıcalıklı olarak Bayındırlık ve İskan Bakanlığı‘na tanınmıştır. Maddenin başlığı "İmar Planlarında Bakanlığın Yetkisi" olarak tanımlanmıştır. Mevcut Yasa maddesinin düzenleniş amacı ve içeriği incelendiğinde Bakanlığın;

a-     Kamu yapıları ve enerji tesisleri ile ilgili altyapı, üstyapı ve iletim hatlarına ilişkin imar planı ve değişikliklerini,

b-     Afet sonrası, toplu konut uygulaması ve gecekondu yasasının uygulanması amacıyla yapılması gereken planları ve değişikliklerini,

c-     Birden fazla belediyeyi ilgilendiren metropoliten imar planlarını,

d-     İçerisinden veya civarından demiryolu veya karayolu geçen, hava meydanı bulunan veya havayolu veya denizyolu bağlantısı bulunan yerlerdeki imar ve yerleşme planlarının tamamını veya bir kısmını,

ilgili belediyelere veya diğer idarelere bu yolda bilgi vererek ve gerektiğinde işbirliği sağlayarak yapmaya, yaptırmaya, değiştirmeye ve re‘sen onaylamaya yetkili kılındığı görülmektedir. Bakanlığın var olan bu yetkilerine ek olarak yapılmak istenen yeni eklemeyle;

e-     Kıyı ve dolgu alanlarına,

f-      Ulaştırma, telekomünikasyon tesisleri ve diğer altyapı tesislerine,

g-     Yapı kooperatiflerine,

İlişkin planların onama yetkisi de verilmek istenmektedir.

Bakanlığa yeni plan onama yetkilerinin tanımlandığı ilk fıkranın yanı sıra eklenmek istenen ikinci fıkra ile de aslen Bayındırlık ve İskan Bakanlığı‘nın yetkisinde olmayan "Çevre Düzeni Planları" dahil her tür ve ölçekteki planlar ile bunların değişikliklerini onama yetkisi de Bakanlığa alınmak istenmektedir.

Yapılmak istenen ilaveler, mevcut madde hükmü ile birlikte değerlendirildiğinde, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı‘nın, yasal olarak belediyelerin, il özel idarelerinin ve görev tanımına göre farklı bakanlıkların yetkisinde olan her tür ve ölçekteki plan kararına müdahale yetkisine sahip olmaya çalıştığı anlamına gelmektedir.  

Bu kapsamda bakıldığında, aslen mevcut durumda ortadan kaldırılması gereken sayıda ve yaygınlıkta "plan onama yetkisi" sahibi olan Bayındırlık ve İskan Bakanlığı‘nın bu yetkileri kullanımı tartışmalıyken, yeni yetki düzenlemelerini hedefleyen Taslak kabul edilemez. Bütün olarak bakıldığında söz konusu düzenlemelerin Yüksek Planlama Kurulu tarafından onaylanan ve 04 Kasım 2010 Tarihli Resmi Gazete yayımlanarak yürürlüğe giren "KENTGES Bütünleşik Kentsel Gelişme Stratejisi ve Eylem Planı (2010-2023)"na da aykırı olduğu görülmektedir. 

Söz konusu belge içinde yer alan ve "Eylem 1.2.1" olarak adlandırılan düzenlemede Bayındırlık ve İskan Bakanlığı‘nın yeniden yapılandırılması öngörülmüş ve Bakanlığın "uyum ve koordinasyonu sağlayan", "usul ve esasları belirleyen", yeni bir yapıya dönüşmesi öngörülmüştür.

Eylem 1.2.1: Bayındırlık ve İskân Bakanlığı yeniden yapılandırılacaktır.

Mekânsal planlama ve uygulama bütünlüğünü sağlamak amacıyla; Bayındırlık ve İskân Bakanlığının yeniden yapılandırılarak, mekânsal planlama alanında yetkili tüm kurum ve kuruluşlar arasında uyum ve koordinasyonu sağlayan, şehircilik ilkeleri ile yerleşme ve yapılaşmaya ilişkin kentleşme ve imar konularında usul ve esasları belirleyen, uygulanmasını sağlayan, gerektiğinde uygulayan, yerel yönetimlere rehberlik eden ve denetleyen yeni bir yapıya dönüştürülmesi öngörülmektedir.

Buna göre, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ülkemizde var olan "plan onama yetkisi karmaşasını" daha da arttıran değil gideren, uyum ve koordinasyonu sağlayan bir yapıya dönüşmesi gerekirken, Taslak ile Bakanlığa yeni, ayrıcalıklı plan onama yetkileri tanımlanarak uyumu değil karmaşayı arttıran bir kurum davranışı sergilemektedir. Bu haliyle Taslağın ilk maddesi bir bütün olarak YPK tarafından onaylanan "KENTGES Bütünleşik Kentsel Gelişme Stratejisi ve Eylem Planı (2010-2023)"na açıkça aykırıdır.  

Taslağın 1‘nci maddesiyle getirilen ek plan onama yetkileri ayrı ayrı değerlendirildiğinde büyümesi olası karmaşa daha net olarak algılanacaktır.

Taslak ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığı‘na "kıyı ve dolgu alanlarında" her tür ve ölçekte plan onama yetkisi ayrıştırılarak verilmek istenmektedir. Oysa kıyı alanlarının doğal fonksiyonunun devam etmesinin sağlanması ve işlevsel olarak planlanabilmesi için karasal bağlantısı ile birlikte planlanması zorunlu olup karasal bağlantısından koparılarak planlanması planlama tekniği açısından kabul edilemez bir hatadır.

Bugün mevcut durumda kıyı ve dolgu alanlarında, "üst ölçekli planlarda ve imar planlarında yer alan kararlar doğrultusunda" 3621 sayılı Kıyı Yasasında belirtilen yapı ve tesisler ile 3194 sayılı İmar Yasasının 9. Maddesinde belirtilen nitelikteki kamu yatırımlarına ilişkin imar planları BİB tarafından resen onaylanmaktadır. Durum böyle iken, bu düzenleme ile "kıyı ve dolgu alanı" bütünden ayrı plan yapılması gereken bir alan olarak ayrıştırılmaktadır.

Taslak ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığı‘na plan onama yetkisi tanımlanan bir diğer alan "ulaştırma, telekomünikasyon tesisleri ve diğer altyapı tesisleri"dir. Ulaştırma ve telekomünikasyon tesisleri de dahil olmak üzere kentsel altyapı tesislerinin kentin diğer kullanımlarından ayrıştırılarak planlanması olanaklı değildir.

Bunun yanında, İmar Yasası‘nın 9‘uncu maddesinin mevcut ilk paragrafında kamu yapıları ve bunlara ilişkin altyapı tesislerine ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanlığı‘na bir yetki tanımlaması bulunduğu halde ek bir düzenleme yapılmasının gerekçesi tartışmalıdır. Özellikle ulaştırma ve telekomünikasyon hizmetleri son yıllarda özelleştirmenin en yaygın örneklerinin gözlendiği hizmet alanlarıdır. Bu tür tesislere ilişkin yetkinin "özel" "kamu" ayrımı yapılmaksızın madde metninde yer alması, mevcut madde genelinde var olan, yerelde çözülemeyen "kamusal" gereksinmelerin karşılanması amacıyla Bayındırlık ve İskan Bakanlığı‘na ayrıcalıklı yetki verilmesi mantığı ile çelişmekte, özel şirketlere ait tesislere ilişkin yerel yönetimlerce uygun bulunmayan plan değişikliklerinin resen yapılmasını olanaklı hale getirecek bir düzenleme olarak görünmektedir.

         Taslak ile 9‘uncu maddeye eklenmek istenen bir başka plan onama yetkisi ise "yapı kooperatifleri" için yapılan düzenlemedir. Mevcut madde metninde Bakanlığın "toplu konut" uygulamaları için ve "Gecekondu Yasası" uygulamaları için plan onama yetkisinin var olduğu düşünüldüğünde, yapı kooperatifleri ile kast edilenin "sosyal konut" amaçlı kooperatifleşmeler olmadığı açıktır.         Aslen kamusal gereksinmeler amaçlı düzenlenmiş olan 9‘uncu maddeye düzenleme amacı dışında "yapı kooperatiflerinin" eklenmesi, kamu yararı gözetilmeksizin tamamen özel mülklerin planlanmasının yerel idarelerden bağımsız olarak adeta parsel bazında karar oluşturulmasının önünü açacak nitelikte bir düzenleme olarak görünmektedir. Bu durum yerel yönetimlerin uygulamalarında ve planda karar bütünlüğünün korunması açısından karmaşaya neden olacak bir niteliğe sahiptir. 

Taslak ile yapılmak istenen 9‘uncu madde düzenlemesinin bu bölümü de diğer bölümlerinde olduğu gibi, Yasa maddesinin mevcut içeriğine ve genel olarak lafzına uygun değildir. Kooperatifler Yasası‘nda yapılan değişikliklerin Bakanlığa yeni imar planı yetkisi verilmesi için gerekçe oluşturması kabul edilemez. Bu kapsamda onanacak imar planlarının neden 8‘inci maddeye göre yerel yönetimler tarafından değil de 9‘uncu maddeye göre Bakanlık tarafından onanması gerektiğine ilişkin kabul edilebilir hiçbir açıklamaya gerekçeler arasında yer verilmemiştir.

         İmar Yasası‘nın 9‘uncu maddesine yapılmak istenen ikinci fıkra eklemesi de planlama yetkilerinde yaşanmakta olan karmaşanın büyütülmesinden başka bir anlama sahip değildir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı 9‘uncu madde ile kendisine tanınan yetkileri çoğunlukla yerel yönetimler ve diğer bakanlıklar tarafından yapılmış ve onaylanmış planları değiştirmek amacıyla kullanmaktadır.  Oysa, onaylı planların ortaya çıkan zorunlu durumlarda (kamu yararına) değiştirilmesinde, yapım ve onama sürecinin aynen yeniden yaşanması, planın ancak onaylanan kurum tarafından değiştirilmesi gerekmektedir.

         Taslakta yer verilen düzenleme ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığı‘nın yasal olarak sahip olmadığı "çevre düzeni planı onama yetkisi"ne ve bu planlarda değişiklik yapma yetkisine sahip olmayı amaçladığı görülmektedir. Ülkemizde mevcut mekansal en üst ölçekli plan kararı olan çevre düzeni planları gerek dili, gerek içeriği ve gerekse onama yetkileri açısından oldukça sorunludur. Ülkemizde çevre düzeni planları mevzuat bakımından en ‘zengin‘ dönemini yaşarken, nitelik ve uygulanabilirlik bakımından en ‘yoksun‘ dönemini yaşamaktadır. En üst ölçekli mekansal plan olma özelliği nedeniyle geçmişten bugüne farklı kurumlar arasında onama yetkisi konusunda tartışmalar yaşanan bu konuda, Çevre Yasası, Belediye Yasası ve İl Özel İdaresi Yasası ile getirilen yetki düzenlemelerine İmar yasası ile de bir ekleme yapılması, yaşanan sorunların giderilmesi bir yana karmaşayı daha da büyütecektir. 

         Düzenleme ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığı‘na her tür ve ölçekte plan yapma ve onama yetkisinin düzenlenmesi ile belediyeler ile il özel idarelerinin yetki ve sorumluluğu daraltılmakta, işlevsiz hale getirilmekte, "çevre düzeni planı" gibi yerleşimler ile yerleşimlerin etki alanları arasında, yerleşim alanları dışında kalan doğal alanlar, tarım alanları gibi yapılaşma dışındaki alanlar arasındaki bütüncül olarak değerlendirilen ilişkilerin parçalaması söz konusu olacaktır.

         Bu haliyle, hangi kapsamdaki çevre düzeni planının hangi mevzuata göre hangi kurum tarafından onanacağı ve daha da kötüsü, plan kademelenmesi içindeki yerinin ne olacağına ilişkin belirsizlikler daha da içinden çıkılmaz bir karmaşayı getirecektir. Bugünkü yapı içinde Çevre ve Orman Bakanlığı‘nın yetkisi ile il özel idareleri ve belediyelerin yetkileri bile tam olarak yerli yerine oturmamışken, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı‘nın da 9‘uncu madde kapsamına giren konularda çevre düzeni planı yetkisi kullanması, yeni bir kaosun sorumlusu olacaktır. Bu durumun, çoğunlukla teknik niteliği ve mesleki yeterliği tartışmalı mevcut çevre düzeni planlarını denetimsiz bir plan değişikliği sürecine mahkum edeceği açıktır.

Diğer taraftan, TOKİ ve Özelleştirme İdaresi gibi, son dönemlerin ‘ayrıcalıklı‘ kurumlarının benzer yetkilerine bakıldığında görülmektedir ki, kendi özel yasalarının görev verdiği konularda bu kurumlar "her tür ve ölçekte plan" yetkisine sahip durumdadırlar. Esasen bu Taslak ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığı‘na verilen çevre düzeni planı yetkisi de aynı nitelikte bir yetkidir. Mevcut 9‘uncu madde Bakanlığa "imar planı" ile ilgili özel yetkiler vermektedir. Oysa Taslak bunu dolaylı olarak "her tür ve ölçekte plan" düzeyine genişletmektedir.

Böyle bir yetkinin örneğin İstanbul‘daki olası uygulamalarına baktığımızda, "üçüncü köprü" ve "üçüncü havaalanı" ile ilgili plan kararlarının ilk etapta bundan etkileneceği görülmektedir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tamamen devre dışı bırakılarak, bu kararların plan değişikliği yoluyla Bakanlıkça verilmesi yoluna gidilebilecektir. Belki her iki durumda da bugünkü siyasal yapı nedeniyle sonuç değişmeyecek diye varsayılabilir, ancak uzun dönemde bakıldığında, merkezi ve yerel yönetimlerin birbirini denetleyerek plan yetkisi kullanabilirliği bakımından önemli bir olanağın Taslak tarafından ortadan kaldırıldığı saptanmaktadır.

  

Madde 2 Değerlendirmesi:

         Taslağın 2‘nci maddesiyle İmar Yasası‘nın 26‘ncı maddesinde değişiklik yapılması öngörülmüştür. Buna göre kamu yapılarına "avan proje" üzerinden ruhsat verilmesinden vazgeçilmiş olduğu görülmektedir. Düzenleme bu yanıyla olumlu olsa da, "imar planları veya parselasyon planları Bakanlıkça onaylanan yapı ve tesislere ilişkin yapı ruhsatı ve yapının tamamlanması halinde yapı kullanma izinleri ilgili idarece birer ay içerisinde verilir. Bu süreler içinde düzenlenmediği takdirde yapı ruhsatı ve yapı kullanma izinleri Bayındırlık ve İskân İl Müdürlüğünce verilir" biçimindeki düzenleme ile madde kapsamına giren tesislerde kamu, özel ayrımı yapılmaksızın yerel yönetimlerin planlama ve imar uygulamasına yönelik yetkileri hükümsüz kılınmaktadır. Uygulama ile yerel yönetimlerin denetimi dışında ayrıcalıklı imar uygulamalarının gerçekleşmesine neden olunacaktır. Bu durum, Belediye Yasası‘na, İl Özel İdaresi Yasası‘na, Yerel Yönetimler Özerklik Şartı‘na ve KENTGES‘in eylem ve stratejilerine aykırıdır.

Diğer yandan, "kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılacak ya da yaptırılacak yapılar"a yönelik yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni bakımından da sakıncalı ayrıcalıklar getirmektedir. Belediyeler ve il özel idarelerinin bu yetkilerinin bir ay süre belirtilerek sınırlanması, bu yapıların mevzuatın gerektirdiği kapsamda denetimlerinin yapılabilmesini olanaksız hale getirecektir. Kaldı ki, son yıllarda yetki ve görevleri büyük ölçüde azaltılan, bu doğrultuda personel bakımından yeterliği tartışmalı duruma gelen Bayındırlık ve İskan Müdürlüklerine bu yetkilerin verilmesi de tutarlı değildir.

Taslağın 2‘nci maddesiyle kamu yapılarının denetiminde müşavir firma uygulamasının önerilmiş olması, denetimin kamunun elinden özel şirketlere devredilmesinin yerleştirilmesini amaçlamaktadır. Fenni mesul yetkisinin yapı denetim firmalarına devredilmesi ile yaşanmakta olan sorunlar ortadadır. Sistem iflas etmiş, sorunlar çözülemeyecek düzeylere ulaşmıştır. Ortada "kamu adına" yapılan bir denetimden söz etmek olanaklı değildir. Benzer durumda kamu eliyle yapılması gereken kontrollük hizmetinin öze şirketlere devredilmesiyle kamusal fayda elde edilmesi olanaklı değildir.

Taslağın 2‘nci maddesi ile yapılmak istenen bir başka düzenleme olan, köy yerleşik alan sınırları içinde bazı kamu tesislerinin plansız yapılmasına ilişkin düzenleme, planlama açısından önemli bir geri gidişe karşılık gelmektedir. Düzenlemenin yasalaşması, kırsal alanda plansızlığı, yerleşmelerde artan kimliksizleşmeyi ve karakter yitimini hızlandıracaktır.

Köy yerleşik alanlarında yapılacak yapılar konusu geçmişten günümüze kent planlamasının başlıca sorun alanlarından birini oluşturmaktadır. Özellikle büyük kentlerimizin yakınındaki köyler ve turizm potansiyeli yüksek kıyı bölgelerindeki köyler bu açıdan dikkatleri üzerine çeken alanlardır. Buralarda imar planı şartının aranmaması geçmişte yoğun bir yapılaşma baskısını beraberinde getirmiştir. Bu nedenle, vatandaşların yapacağı ‘sivil‘ ve küçük ölçekli yapılar için imar planı şartı aranırken, devletin yapacağı büyük ölçekli ‘kamu‘ yapıları için bu şartın aranmaması kabul edilemez. .

İmar planı, kırsal ya da kentsel nitelikli bir yerleşmenin bütününü kapsaması gereken, her türlü yapılaşma ve korumayı bütünlük içinde öngörmesi beklenen bir belgedir. Yerleşme alanı içindeki bazı genel hizmet yapılarının yer seçiminin, plan disiplini dışında, Valilikçe oluşturulan ve hangi uzmanların yer alacağı bile belli olmayan bir komisyon tarafından yerine getirilmesi, bu yerleşmelere plansızlığın sonuçlarına katlanma deneyimini yaşatacaktır.

Diğer yandan, özellikle sel ve heyelan gibi doğal afetlerden sonra köylerin plansız yerleşmelerinin can ve mal kaybının artmasına neden olduğu, ülkemizde ara verilmeksizin yaşanan bir deneyimdir. Nitekim, özellikle Doğu ve Batı Karadeniz bölgelerimizde yaşanan yoğun sel olayları sonrasında, kapatılmadan önce Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bu konuya kısmi bir çözüm olarak, köy planlarını şehir plancılarının hazırlaması ve imzalaması koşulunu getirmiştir. Bu anlamda, köylerin plansız yapılaşmasına yol açabilecek her türlü girişimin titizlikle engellenmesi gerekmektedir.

 

Madde 3 Değerlendirmesi:

Taslağın 3‘üncü maddesi ile İmar Yasası‘nın 27‘nci maddesinde değişiklik yapılmakta, eklemeler önerilmektedir. Değişiklikle, köylerde yapılacak uygulamaların imar planı dışına çıkarılmasına yönelik yaklaşım yaygınlaştırılmaktadır. Düzenleme, imar planları öncesinde ülkemizde uygulanan yol istikamet planı anlayışının da gerisine düşmeye karşılık gelmektedir.

  Her tür yerleşmede, yapılaşmaya yönelik kararların, sosyal, ekonomik, fiziksel özelliklerin, risklerin, her türlü şartın, mevcut hukuk kuralları içinde ulusal mevzuat ve uluslararası taahhütlerimize uygun olarak, bilimsel ve teknik formatta değerlendirilip üretilmesi doğrudan "planlamanın", alt ölçeklerde de imar planlarının konusudur. Teknik ve bilimsel bir süreç sonunda belirlenmesi gereken yapılaşma kararlarının idari bir kararla belirlenmesi yolunu açan bu düzenleme kabul edilemez bir yanlıştır. 

Düzenleme ile İmar Yasası‘nın ruhuna aykırı olarak planlama konusu olması gereken işlemler İl Özel İdaresinin kararına bırakılmaktadır.  Köyün gelişme potansiyeli ve gelişme düzeyi planlama sürecinin başlangıcında yapılan, doğal, sosyal, ekonomik, bölgesel ilişkiler, yerleşmelerin ekonomik yönden gelişmişlik düzeyi,  tarımsal alanların niteliği gibi çok yönlü bölgesel inceleme ve değerlendirmenin yapıldığı teknik ve bilimsel çalışmalar sonucunda belirlenmektedir.

Kırsal alanlarda yapılacak düzenlemelerin amacı ve kapsamı arazi ve toprak kaynaklarının bilimsel esaslara uygun olarak belirlenmesi, sınıflandırılması, arazi kullanım plânlarının hazırlanması, koruma ve geliştirme sürecinde toplumsal, ekonomik ve çevresel boyutlarının katılımcı yöntemlerle değerlendirilmesi, amaç dışı ve yanlış kullanımların önlenmesi, korumayı sağlayacak yöntemlerin oluşturulmasıdır. Dolayısıyla üst ölçekli planların olmadığı veya üst ölçekli planlarda açıkça belirtilmediği takdirde İl genel Meclisi tarafından hangi kriterlere göre "köyün gelişme potansiyeli" belirleneceği keyfiyete sebep olacaktır. 

Köy yerleşik alanları içindeki yapılaşma koşulları ile ifraz şartlarına ilişkin hükümlerde il genel meclisine serbestlik tanınmış olması, Yasa uyarınca çıkarılmış olan "Plansız Alanlar İmar Yönetmeliği"nde belirlenmiş hükümlerle çelişkili uygulamaları doğuracaktır. Bu konuda sınırlamaların ortadan kalkması, siyasi anlamda seçmene hoş görünmek isteyen siyasilerin rant yaratıcı uygulamalara sapmasını kolaylaştıracak ve yaygınlaştıracaktır.

Mevcut mevzuatla kırsal kimliğin korunması amaçlı yapılan düzenlemelere ve planlamanın temel ilkelerine ve esaslarına aykırı bu düzenleme ile köylerin coğrafi durumuna ve etkileşimlerine bağlı olarak İl Genel Meclisi kararları ile keyfi kullanılmasına zemin hazırlanacak, bu da kırsal niteliğinin değişmesine, yapılaşma yoğunluğunun, dışarıdan gelen mevsimlik kullanan nüfusun artmasına neden olabilecektir. Bu düzenleme, planlarda öngörülmeyen yapılaşma kararlarıyla kırsal yerleşmenin içinde bulunduğu bölge özelliklerinin değişmesine yol açılacak, özellikle kıyılarda, orman kenarlarında ya da içinde yer alan kırsal yerleşmelerdeki yapılaşma kentsel nitelikli yapılaşmaya dönüşebilecektir. Bu nedenle planları olmadan köy yerleşik alan içindeki yapılaşma ve ifraz şartlarının belirlenmesi ülke genelinde ayrım yapılmaksızın kırsal dokunun yok edilmesine yol açacaktır.

Bu nedenledir ki, köy yerleşik alanlarında uygulama imar planları mutlaka yapılmalıdır. Bu planlarda köylerin sahip olduğu doku ve mimari yapılaşma özelliklerinin, kimliklerinin korunmasına yönelik önlemler geliştirilmelidir. Yapılaşmaların göç nedeniyle hızla arttığı birçok kırsal yerleşme bulunmaktadır. Bu yerleşmelerde sorun büyüyecek, içinden çıkılmaz duruma gelecektir. Teknik olarak planlama kararı verme bilgi ve yetkisine sahip olmayan yapılara yapılaşma yetkilerinin, her hangi bir kayıt içine almadan, kurallara bağlamadan (planlamadan) devredilmesi kabul edilemez bir yanlış olacaktır.

Taslağın 3‘üncü maddesiyle önerilen, köylerin varoluş nedenini ortadan kaldıracak düzeyde vahim bir başka düzenleme ise Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Yasası‘na ilişkin getirilen düzenlemedir. Taslağın 3‘üncü maddesinin ikinci bendiyle öngörülen düzenleme sonucunda köy yerleşik alanlarında Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Yasası‘nın uygulanmayacak olması, yapılaşmanın kolaylaştırılması yoluyla köyleri çevreleyen tarım alanlarının bu niteliğini koruyamamasına neden olacaktır. Oysaki köyler, çevresindeki tarım alanları, meralar ve ormanlarla bütünlük oluşturan yaşam çevreleridir. Bu niteliğinin görmezden gelinmesi, köylerin uzun erimde sürdürülebilirliğini ortadan kaldıracaktır. Bu durum, kentsel yerleşmelerin yayılması nedeniyle daralan tarım alanlarını kırsal yerleşmelerin yayılması yoluyla da tehdit edecektir. Böyle bir yapılaşma anlayışı, köylerin tarım ile olan organik bağını tümüyle ortadan kaldıracaktır. Böylelikle köyler, kentlerin hafta sonu tatil alanlarına, hobi köylerine dönüşecektir.

 

Madde 4 Değerlendirmesi:

Taslağın 4‘üncü maddesiyle getirilen düzenlemenin bu haliyle mera, yaylak ve kışlakların hızla yapılaşmasına, yerleşime dönüşmesine neden olacaktır. Yasa taslağındaki "geleneksel kullanım" ve "geçici yerleşme yeri" gibi ibareler, bu alanlardaki yapılaşma baskısını ortadan kaldıramayacaktır. Kaldı ki, taban alanının 75 metrekare, katlar alanının 150 metrekare olarak öngörülmesi de, düzenlemenin "geleneksel kullanım" ve "geçici yerleşme yeri" amacıyla yapılmadığını, yaylalardaki ikinci konut nitelikli yapılaşmaları yasallaştırmayı ve yenilerinin yapılmasını olanaklı kılmaya yönelik olduğunu göstermektedir.

         Tasarı taslağında; "Mera, yaylak ve kışlakların geleneksel kullanım amacıyla geçici yerleşme yeri olarak uygun görülen kısımları valilikçe bu amaçla kurulacak bir komisyon tarafından tespit edilir. Bu yerlerin tahsis amacı değiştirilerek Hazine adına tescilleri yapılır ve İl özel idarelerine tahsis edilir" denilmektedir. Bu ifadedeki "Geleneksel Kullanım" ve "Geçici Yerleşim Yeri" kavramları açık değildir ve belirsizlik içermektedir."Tahsis Amacının Değiştirilmesi" konusu Mera Yasası‘nın 14. maddesinde net bir biçimde tanımlamıştır. Tasarı taslağında konu ile ilgili eklenmek istenen madde ile Mera Yasası çelişmektedir. Mera Yasası değişmeden sadece İmar Yasasına bu maddenin eklenmesi hukuksal sorunlara yol açacaktır.

Mera ve yaylaklarda süregelen spekülasyona yasal zemin; hayvancılık, arıcılık faaliyetleri başta olmak üzere tarım sektörüne kalıcı bir darbe niteliğinde olan söz konusu düzenleme mera ve yaylakların daha hızlı işgaline zemin hazırlanacaktır. Oysa devletin yapması gereken, bu işgallerin kararlı bir şekilde önlenmesi amacıyla yerel yönetimleri destekleyici kararların alınmasıdır.


Madde 5 Değerlendirmesi:

Taslağın 5‘inci maddesiyle 5366 sayılı "Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Yasa"nın 4‘üncü maddesine hüküm eklemesi yapılmaktadır. Yapılan düzenleme ile "yenileme alanı" sınırları içinde imar planı kararıyla "toplu yapı" sınırı belirlenmesi şartıyla bu alanlarda yer alacak parsellerde 634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasası uyarınca toplu yapı olarak tek bir kat mülkiyetinin tesis edilmesinin önü açılmak istenmektedir.

Bilindiği üzere, imar planı üzerindeki gösterimlerin İmar Yasası uyarınca çıkarılan "Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelik" eki lejant uyarınca yapılması zorunludur. Mevcut mevzuatta "toplu yapı sınırı" gibi bir gösterim söz konusu değildir. Aslen, mülkiyet sahiplerinin tercihlerine bağlı olarak uygulanması söz konusu olan "kat mülkiyetine geçiş" gibi bir uygulamaya ilişkin kararın planlama aşamasında verilmesi de olanaklı ve doğru değildir. Bunun yanı sıra Yasa gereği yenileme alanı ilan edilen alanlar, 2863 sayılı Yasa çerçevesinde korunması gereken "sit alanları" ile bunların koruma alanlarından oluşmaktadır. Özellikle kentsel sit niteliğine sahip alanlarda kat mülkiyetine geçiş uygulama açısından önemli sorunları da beraberinde getirecektir.

Diğer yandan, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasası‘nın ikinci bölümünde kat mülkiyeti kurulmasının usul ve esasları tanımlanmıştır. Diğer yandan, Toplu Yapıya ilişkin hükümler 634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasası‘nın dokuzuncu bölümü altında tanımlanmıştır. Yasada, "Toplu yapı kapsamındaki her imar parseli, kat irtifakının veya kat mülkiyetinin tesisinde ayrı ayrı dikkate alınır. Ancak, toplu yapı birden fazla imar parselini içeriyorsa, münferit parseller üzerinde toplu yapı hükümlerine tâbi olacak şekilde kat mülkiyeti ilişkisi kurulamaz" biçiminde tanımlama bulunmaktadır. Bu açıdan bakıldığında yapılmak istenen düzenleme Kat Mülkiyeti Yasası ile çelişmektedir.

 

TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI

TMMOB
Şehir Plancıları Odası

Çerez Politikası & Gizlilik Sözleşmesi

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz

kişisel verilerinizin Odamız tarafından işlenme amaçları konusunda detaylı bilgilere KVKK sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

"/>