Etik İlkeler Özlük Hakları
"KIYI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI TASLAĞI" HAKKINDA DEĞERLENDİRME
RAPORLAR
Yayına Giriş Tarihi
2010-12-27
Güncellenme Zamanı
2015-01-26 14:52:39
Yayınlayan Birim
MERKEZ


"KIYI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA

KANUN TASARISI TASLAĞI" HAKKINDA DEĞERLENDİRME

 

3621 sayılı Kıyı Yasası‘nda yapılmak istenen değişikliklere yönelik tasarı taslağına bir bütün olarak bakıldığında, yapılmak istenen değişikliklerin teknik ve bilimsel hiçbir gerekçesinin olmadığı görülmektedir. Taslakta yer alan genel gerekçenin bilimsel her hangi bir yönü bulunmamaktadır. Olabilecek en genel ifadeler kullanılarak kaleme alınan bu sözde gerekçe, her hangi bir kanun değişikliği gerekçesi metninde yer alabilecek niteliktedir.

Yasa Taslağının genel gerekçe metninin giriş cümlesinde yer alan "yeni yatırımların hızla gerçekleşmesi" ifadesi, Taslağa egemen olan bakış açısını ve amacını ortaya koymaktadır. Oysa kıyı alanlarının devletin güvencesi altında korunması ve toplumun eşit kullanımına açık tutulması Anayasa hukukunun bir gereğidir.

Maddelere İlişkin Değerlendirme;

Madde 1:

Taslağın 1. Maddesi ile Yasanın 6‘ncı maddesinin dördüncü fıkrasının (a) bendinde yapılan değişiklikle yürürlükteki Yasada var olan kıyıda yapılabilecek yapıların kapsamı genişletilmektedir. Yürürlükteki maddede, kıyıda imar planı kararı ile yapılabilecek tesisler ve altyapı tesisleri sıralanmıştır. Bu tesislerin ortak niteliği, kıyıdan başka yerde yapılmalarının olanaklı olmamasıdır. Kıyının hukuk ve bilimin gerekleri açısından ‘korunması‘ esastır. Kıyıların kullanımında aranan temel koşul ise "kamu yararı"dır. Ancak, sadece kamu yararının sağlanması kıyılardan yararlanmayı olanaklı kılmaz. Kamu yararının sağlanmasının yanı sıra özelliği nedeniyle kıyıdan başka yerde yer alması teknik olarak mümkün olmayan kullanımlar için kıyıdan yararlanılabilir. Nitekim mevcut yasa denizcilik ve balıkçılık ile ilgili kullanımlara kıyıda izin vermekte, bunun dışındakileri engellemektedir.

Önerilen değişiklik, kıyıda yapılması zorunlu olmayan karayolu, açık otopark, demiryolu, havalimanı gibi ulaşıma yönelik tesislerin yapılmasının önünü açmayı amaçlamaktadır. Bu tür tesislerin de kıyıda yapılmasının olanaklı kılınması, kıyıya yönelik Anayasa hukukunun ve Kıyı Yasası‘nın özünün ortadan kaldırılmasına, kıyıların sonu gelmeyen yapısal müdahalelere uğramasına neden olacak, kıyı tahribatını arttıracaktır.

Her ne kadar karayolu ve havayolu taşımacılığına ait tesislerin yapılması kamu yararı doğursa da, bunların kıyıda yapılması "üstün kamu yararı" ilkesine aykırı olacaktır. Çünkü kıyının zorunluluk dışındaki yapılaşmalardan korunması da kamu yararının gereğidir. Son yıllarda çeşitli yargı kararlarında farklı kamu yararlarına yönelik bir karşılaştırma yapılmakta olup, kıyı ve orman gibi doğal alanların korunmasında "üstün kamu yararı" olduğu sonucuna varılmaktadır. Bu anlamda, yapılan yasal düzenlemelerle hukuka aykırı sonuçların ortaya çıkmasına yol açılmış olacağı kuşkusuzdur.

Taslağın bu haliyle yasalaşması, kıyı kentlerimizde yaşanan önemli bir sorunu yeni bir sorun yaratarak çözmenin kapısını aralayacak, sorunun büyümesi ve yaygınlaşmasına neden olacaktır. Değişikliğin gerçekleşmesi halinde, büyük ölçüde plansız yerleşme sorunlarının bir devamı niteliğindeki otopark yetersizliği sorunu, kıyıların otopark haline getirilmesiyle çözülmek istenecektir. Böyle bir kullanım şeklinin kıyılardan yararlanmaya ilişkin temel ilkelere ters düşeceği açıkça ortadadır. Otopark kullanımı, herhangi bir yapı yapılmadan hemzeminde açık otopark olarak sağlansa bile, kıyının söz konusu kesimini toplumun eşit yararlanmasına kapatacaktır. Bu nedenlerle, kıyıya yakın otopark düzenlemesinin tek çözüm olduğu yerleşmelerde, eğer zorunluysa otopark kullanımının kıyı yerine sahil şeridinde yapılması kıyı hukukunun temel ilkeleri bakımından daha kabul edilebilir olacaktır.

Yasanın 6‘ncı maddesine eklenmek istenen (e) bendi ile oluşturulmasının önü açılmak istenen deniz ile bağlantılı kanal düzenlemeleri kıyıların parçalanmasına neden olabileceği gibi oluşturulacak göletler içeriği ne olursa olsun kıyı ekosistemini etkileyebilecek, alanın jeomorfolojisini değiştirebilecek ve kıyıdaki flora ve faunanın varlığını tehdit edebilecektir.

Yasanın 6‘ncı maddesinin son fıkrasından önce gelecek şekilde eklenen üçüncü fıkrası ile getirilen "kıyının toplumun yararlanmasına açık olacak şekilde kullanılmasını sağlamak" ifadeleri olumlu bir algılama yaratsa da, bu amaca "kıyı kullanım ve yönetim projesi" aracılığıyla ulaşılabileceğini kabul etmek olanaklı değildir. Kıyının toplum yararlanmasına açık tutulabilmesinin güvencesi, bu alanlara ilişkin planlarda kıyıya bu yönde kullanım kararı getirmekten geçmektedir.

Madde 2:

Taslağın 2‘nci maddesi ile yürürlükteki yasanın 7‘nci maddesinde yapılan düzenlemeler gerekçe metninde "sadeleştirme" olarak açıklansa da, bu alanlarda yapılabilecek yapı ve tesislerin arttırılmasını amaçladığı görülmektedir. Bu haliyle söz konusu düzenleme kıyıda önemli tahribatların önünü açacaktır. Madde gerekçesinde "suiistimali önlemek" için "Bakanlar Kurulu Kararı" alınması şartı getirildiği belirtilse de madde metninde bu yönde bir düzenleme bulunmamaktadır. Düzenlemeyi yapanların gerekçelerden madde düzenlemesine geçerken "suiistimali" önlemekten vazgeçtiği (!) anlaşılmaktadır.

Madde metni incelendiğinde doldurma ve kurutma yoluyla elde edilecek arazilerde işlem yapılabilmesinin yalnızca imar planında bulunma şartına bağlandığı görülmektedir. Sadeleştirme olarak belirtilen bu düzenlemede, ilgili kurum görüşlerinin alınması zorunluluğu, özel kanunlara ilişkin istisna düzenlemesi madde metninden çıkarılarak kıyıda yer alabilecek zorunlu tesislerin kapsamı genişletilmiştir. Düzenleme 6‘ncı madde ile ilişkilendirilmiş, yapılan değişiklikle kıyıdaki yapılaşma kolaylaştırılmıştır. Bu yanıyla yapılan düzenleme, Yasa Taslağının genel gerekçesinin girişinde yer alan "yeni yatırımların hızla gerçekleşmesi" (!) amacına uygun olmakla birlikte, Yasanın dayanağını oluşturan Anayasanın "Kıyılardan Yararlanma" başlıklı 43‘üncü maddesine aykırıdır.

Madde 3:

Taslağın 3‘ncü maddesiyle Yasanın 9‘uncu maddesinin son fıkrasında yapılmak istenen değişiklikle göller ve akarsuların kıyı kenar çizgisi belirlenmesi yönetmelik düzenlemesine bırakılırken, deniz kıyılarından farklı olarak göller ve akarsuların kıyıları Yasa korumasından çıkarılmaktadır. Oysaki Anayasanın ilgili hükmü doğrultusunda kıyıların korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanabilmesi için bütün kıyılarda kıyı kenar çizgisi tespitinin zorunlu olması ve bu kuralın "Yasa" içinde yer alması gerekmektedir.

Madde 4:

Taslağın 4‘üncü maddesiyle, Yasanın 10‘uncu maddesinde yapılan değişiklikle Bakanlığa verilen imar planı yetkisi sadece kıyılar ile doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan arazilerde geçerli olmakla kalmayıp, bunların "devamı ve tamamlayıcısı" olan "geri sahalar"ı da kapsamaktadır. Burada "geri saha" sadece kıyının ekosistem olarak "devamı ve tamamlayıcısı" olarak görülmemekte, aynı zamanda kıyıda ve dolgu alanlarında yer alan kullanımların "devamı ve tamamlayıcısı" olan geri saha kullanımlarını da kapsamaktadır.

Şehir planlaması mesleği ve bilimi, belirli bir yerleşme alanının kıyısıyla birlikte bütün olarak planlanması gerekliliğini kabul etmektedir. Kıyının kentsel yerleşmeden koparılıp bağımsız olarak planlanması, uzun vadede kıyının korunmasına yönelik hedeflerin sağlanamaması riskini arttıracaktır. Bu düzenleme tüm kıyı belediyeleri ve il özel idarelerinin yetkisinde olan imar planları ile çevre düzeni planı hazırlanmasında yeni bir parçalanma ve bölünmeye yol açacak, mevcut planların bütünü doğrultusunda değerlendirme gereği ve zorunluluğunu ortadan kaldıracak, kıyı kentlerimizi plansızlığa ve karmaşaya sürükleyecektir.

Yasanın 6‘ncı maddesi ile kıyılarda yer alabilecek kullanımların kapsamının genişletildiği de dikkate alındığında, yerel yönetimlerin yerel gereksinimlere yönelik olarak belirlediği otopark, park alanı gibi altyapı tesislerinin yer seçimi de merkezi yönetim tarafından belirlenmeye, planlanmaya ve ruhsatlandırmaya başlanacaktır. Bu haliyle yapılmak istenen düzenleme Belediye Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu gibi, Anayasal dayanaklara sahip, yerel yönetimlerin yetkilerini tanımlayan yasa düzenlemelerine aykırı olduğu gibi, Yerel Yönetimler Özerklik Şartı ile de çelişmektedir.

         Yapılan düzenleme ile getirilen; "Bu alanlarda 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu‘nun koruma amaçlı imar plânlarına ilişkin hükümleri uygulanmaz" biçimindeki düzenleme, bir yandan kıyıda yer alan 2863 sayılı Yasa kapsamında koruma altına alınmış olan kültür ve tabiat varlıklarının tahribatını kolaylaştıracak, diğer yandan önemli yetki karmaşalarına neden olacaktır. 

         Yapılmak istenen düzenleme, iki farklı koruma alanında yaşanan yetki karmaşasını gidermeye yönelik gibi açıklanmış olsa da, yapılan düzenlemenin kıyı ile bütünleşen, sit ilan edilerek koruma altına alınmış, "kültür ve tabiat varlıklarının" korunması adına alınan Koruma Bölge Kurulu kararlarının, kıyıda yapılacak tesislerin ve dolgu girişimlerinin önünde engel olmaktan çıkarılmasını amaçlamaktadır. 

         Oysa, kıyı ile bütünleşenler de dahil olmak üzere, sahip olduğumuz doğal ve kültürel zenginliğin, kültür varlıklarımızın korunması açısından, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası ve bu Yasa uyarınca çıkarılmış olan "Koruma Amaçlı İmar Planları Ve Çevre Düzenleme Projelerinin Hazırlanması, Gösterimi, Uygulaması, Denetimi Ve Müelliflerine İlişkin Usul Ve Esaslara Ait Yönetmelik" hükümlerine uyulması, doğal ve kültürel değerlerimize ilişkin koruma kararları ile kıyıya yönelik koruma kararlarının bir arada ele alınması zorunluluktur.

Taslağın aynen yasalaşması halinde, Anayasa‘nın 63‘üncü maddesiyle hükme bağlanan "kültür ve tabiat varlıklarının korunması" ilkesi de ağır bir şekilde ihlal edilmiş olacaktır. Eğer yat ve kruvaziyer liman yapılarının yapılacağı kıyılar aynı zamanda kültür ve tabiat varlıklarını içermekte ise, Taslağın getirdiği düzenlemeye göre, devlet bu yerlerdeki "kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır" şeklinde ifade edilmiş olan Anayasa hükmünü uygulamaktan vazgeçmiş olacaktır.

         Var olan haliyle kıyı mevzuatımız yalnızca kıyıda sahip olduğumuz tescilli kültür varlıklarını (yapı bazında) korumakta, kentsel sit alanları, arkeolojik sit alanları, kentsel-arkeolojik sit alanlarını göz ardı etmektedir. Özellikle kentsel sit niteliği taşıyan alanlarda kıyı mevzuatının getirdiği ilk 50 metrenin yeşil alan, ikinci 50 metrenin günübirlik alan olarak düzenlenmesi, kültür varlıklarımızın korunmasını sağlamadığı gibi, üç yanı denizlerle çevrili ülkemizin sahip olduğu "kentsel sit" nitelikli yerleşmelerini görmezden gelmektedir.

         Bugün sahip olduğumuz kıyı mevzuatı nedeniyle, kentsel sit niteliğine sahip kıyı yerleşmelerimizde koruma amaçlı imar planları yapılamamakta, uygulamaya geçilememekte, önemli kültürel değerlerimiz yitirilmektedir. Taslakta öngörülen düzenleme bu sorunu ortadan kaldırmak yerine, kültür varlıklarımızı tümüyle dışlayan, kıyı ile bütünleşik konumlanan kültür varlıklarımızın, kıyıda yer alan doğal değerlerimizin korunmasından öte hızla kaybedilmesine neden olacak bir içeriğe sahiptir.

Bütünleşik kıyı alanı planı kavramı yeterince açık olmadığı gibi, içeriği ve kapsamı belirsizdir. Düzenlemelerde tanımsız ve tartışmalı kavramların bulunması, uygulamada önemli sorunlara neden olacaktır. Yasanın "tanımlar" maddesinde kapsamlı ve net bir şekilde tanımlama yapılmalıdır. Önerilen biçimiyle yapılacak uygulama kargaşadan başka bir sonuç doğurmayacaktır. Bu maddenin düzenlemeye eklenmesi ile Bakanlık tarafından yasal dayanaktan yoksun biçimde ihale edilmiş olan "bütünleşik kıyı planı" çalışmalarına yasal bir zemin oluşturulmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. İçeriği ve kapsamı belirlenmemiş bütünleşik kıyı planlaması çalışmaları kıyılarda yapılmak istenilen bazı yatırımlara "merkezi yetkiyle" yer göstermekten öte bir anlam taşımayacaktır. Planlama yetkilerinin bu kadar merkezileşmesi ve kavramların bulanıklaşması, uygulamaları tartışmalı ve şüpheli hale getirecektir.

Sonuç;

Önerilen bütün değişiklikler, yetkinin merkezde toplanmasını sağlamak, yerel kamuoyunun bilgisi ve denetimi dışında bir karar sürecini sağlamayı amaçlamaktadır. Düzenlemelerin yasalaşmasıyla "Gerekçe" bölümündeki gerekçelerin tam tersi sonuçlar elde edilecektir. Yasa Taslağının gerekçe metninde meşru nedenlere dayandırılmaya çalışılan "bütünleşik kıyı alanı planı" gibi yeni bir plan türü getirilerek, kıyı kentlerinin plan bütünlüğünü ve uzun vadede kıyıların kentlerle sağlıklı bir etkileşim içinde korunması olanaksızlaşacaktır.

Taslağın yasalaşıp yürürlüğe girmesi halinde yalnızca Bayındırlık ve İskân Bakanlığı kurumsal olarak kazançlı çıkacaktır. Bakanlığın öznel durumu dışında hiçbir yapısal ve kurumsal sorunu çözmeyen, aksine yeni sorunlar yaratmaya aday olan, Anayasa‘ya aykırı biçimde kıyıların, kültürel ve doğal değerlerin yoğun yapılaşma yoluyla talan edilmesini kolaylaştıracak olan Taslağın bu haliyle yasalaşmaması gerektiği görüşündeyiz.

 

 

TMMOB Şehir Plancıları Odası

Yönetim Kurulu

TMMOB
Şehir Plancıları Odası

Çerez Politikası & Gizlilik Sözleşmesi

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz

kişisel verilerinizin Odamız tarafından işlenme amaçları konusunda detaylı bilgilere KVKK sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

"/>