Etik İlkeler Özlük Hakları
NATO ZİRVESİ VE İSTANBUL
HABERLER
Yayına Giriş Tarihi
2004-05-29
Güncellenme Zamanı
2004-05-29 17:03:06
Yayınlayan Birim
MERKEZ
27-29 Haziran tarihleri arasında İstanbul'da gerçekleştirilmesi düşünülen NATO zirvesi ve bu zirve için alınan önlemler, Türkiye'nin en büyük metropoliten alanı olan İstanbul'da ve dolaylı olarak Ankara'da kent yaşamını kesintiye uğratmaktadır. NATO zirvesinin, savaşa ve şiddete yönelik her tür iş ve eylemin meşrulaştırılması gibi bir niteliğe bürünmesi; tüm barışçı insanları rahatsız etmekle kalmamakta bu zirvenin İstanbul'da düzenlenmiş olması, küresel ve yayılmacı terörden rahatsız halkımızı ayrıca rencide etmektedir. Bunun yanı sıra zirve için alınan önlemler, kent ve kentli yaşamını da felç olma noktasına getirerek, insan ve kentli haklarını kısıtlamaktadır.
Bu zirve "güvenliği" için, kara, hava ve deniz ulaşımının en önemli noktalarının kontrol altında tutulması ya da halkın kullanımına kapatılması, kent merkezinin önemli bir kısmının bariyerlerle çevrilmesi, bu bölgede yaşayan kentlilerin konutlarına ve işyerlerine ulaşmalarını olanaksız kılacak trafik ve emniyet önlemlerinin alınması, kent içi güvenlik önlemlerinin en üst düzeye çıkarılması kentsel sosyo-ekonomik ve kültürel yaşamı neredeyse durma noktasına getirmektedir. Bu gelişmeler yalnızca İstanbul'da kent yaşamını değil, sosyo-ekonomik ve kültürel yönleriyle de Marmara Bölgesini ve başta başkent Ankara olmak üzere tüm Türkiye'yi etkileyecek boyutlara ulaşmıştır.
11 Eylül sonrasının küreselleşen dünyasında özellikle küresel ağlara eklemlenebilmiş kentler ulusal süreçleri aşan iktidar çatışmalarının ve terör olaylarının etkisi altında kalmaktadır. Bu süreçte, bir yandan insan hakları ve temel özgürlükler bağlamında kabul edilmesi olanaksız olan terör eylemleri kentlerin varolan alt ve üst yapılarına önceden öngörülemeyecek zararlar vermekte, diğer yandan bu eylemleri engellemek üzere alınan güvenlik önlemleri insan temel haklarının sınırlandırılması ve kent yaşamının kesintiye uğraması ile kent ve kentli yaşamında yeni güçlükler ve baskılar tanımlamaktadır. Bu önlemlerin kenti ve kent halkını incitecek bir saygı çerçevesine oturması da kabul edilebilir değildir.
Bu süreçte çıkış noktasının, en temel insan hakkı olan yaşam hakkı etrafına düğümlenmesi kaçınılmazdır. Ancak yaşam hakkı ve güvenlik gerekçeleriyle, kent ve kentin sosyo-ekonomik, kültürel yaşamını-değerlerini zedeleyecek önlem ve uygulamaların da kabul edilmesi olanaklı değildir. Bu bağlamda; son yıllarda kent planlaması disiplini içerisinde özellikle büyük kentlerin planlanmasında bu tür beklenmeyen doğal ve toplumsal olaylara karşı kapasiteler ayrılması, risk-sakınım planlaması ve acil durum yönetim programları oluşturulması yaklaşımları yaygınlık kazanmaktadır. Bu çalışmalar, temel ifade özgürlüklerini gözetmenin yanı sıra beklenmeyen doğal ve toplumsal olayların etkilerinin en aza indirgenmeyi hedeflemektedir. Bu türden risk-sakınım indirgeme çalışmalarında, insan temel hak ve özgürlüklerinin mümkün olduğu kadar az kısıtlanması üzerinde hassasiyetle durulmaktadır.
Tüm bunlara ilaveten, NATO Zirvesi gibi uluslararası etkinlikler sırasında kentlerimizin görünümlerini düzeltebilmek amacıyla da çok önemli kaynaklar ayrılmaktadır. Ankara ve İstanbul, buna benzer deneyimleri Habitat Zirvesi ve önemli üst düzey yabancı konukların ağırlanması sırasında da yaşamıştır. Bu etkinlikler sırasında, kent görünümünü iyileştirmeye yönelik kaldırım düzenlenmesi, yol çizgisi çizilmesi, bina cephelerinin boyanması gibi "makyaj" olarak nitelenebilecek uygulamalara kaynak aktarılmakta, bu da bir çok önemli alt ve üst yapı sorunlarıyla boğuşan kentlerimize ait kaynakların öncelikler dışında kullanılarak savurganca tüketilmesi sonucunu doğurmaktadır.
Ülkemizin ve kentlerimizin 11 Eylül sonrası yeni küresel süreçlerin zararlarından en az etkilenmesi için bu süreçlerin en akılcı biçimde kavranması gerekmektedir. Kent yönetiminde ve planlanmasında hem güvenliğin hem de kent yaşamındaki temel hak ve özgürlüklerin kullanımı göz önünde tutulmalı, kent yaşamı ile sosyo-ekonomik etkinlik-ilişkiler ve kent kültürünün zarar görmeyeceği bir süreç yönetimi anlayışı benimsenmeli, kent ve kamu kaynakları önceliği olmayan kentsel düzenlemeler için tüketilmemelidir.
Tüm bu nedenlerle, kent yöneticilerini ve hükümeti; küresel kaynaklı kent terörünün ve küresel etkinliklerin yaratacağı kapasite gereksinimlerini göz önünde bulunduran bir kent planlama ve kent yönetimi yaklaşımını uygulamaya, "güvenlik" gerekçesiyle kentsel sosyo-ekonomik yaşamı ve temel özgürlükleri sınırlamayan acil durum yönetim programları oluşturmaya, kent kaynaklarını "makyaj" nitelikli düzenlemeler için savurganca tüketmemeye ve "ülkemizin tanıtımı" amacıyla temel hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmayıp kent kaynaklarının zarar görmeyeceği ve sosyo-ekonomik yaşamın kesintiye uğratılmayacağı daha "barışçı" çözümler bulmaya davet ediyoruz.
Saygılarımızla,


TMMOB Şehir Plancıları Odası Yönetim Kurulu adına
Buğra GÖKÇE
II. Başkan


TMMOB
Şehir Plancıları Odası

Çerez Politikası & Gizlilik Sözleşmesi

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz

kişisel verilerinizin Odamız tarafından işlenme amaçları konusunda detaylı bilgilere KVKK sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

"/>