Etik İlkeler Özlük Hakları
DEPREMİ PLANLAMAK
HABERLER
Yayına Giriş Tarihi
2004-08-17
Güncellenme Zamanı
2004-08-17 17:16:38
Yayınlayan Birim
MERKEZ
DEPREMİ PLANLAMAK
Afet Zararlarını Azaltmanın Yolu
Kentsel Riskleri Çözecek Planlama Yaklaşımından Geçiyor

İnsan yaşamında olduğu gibi kentsel süreçlerde de, çeşitli dönemler ve yıldönümleri; geriye bakmak, geçmişi değerlendirmek, çıkarılacak sonuçlarla geleceğe yön vermek için fırsatlardır. Bu bilançolar bazen ağırdır, ama öğretici olmalıdır. Doğu Marmara Depremi üzerinden beş yıl gibi uzun bir zaman geçmesine karşın afet zararlarının azaltılmasına yönelik köklü önlemler alınmadı. Yine büyükkentlerde seller oluyor, kar yüzünden hayat duruyor, Erzurum, Ağrı, Bingöl gibi kentlerde depremden dolayı can ve mal kayıpları yaşanıyor, teknolojik afetlerle karşılaşılıyor, yeni facialar bekleniyor ve yalnızca afet sonrası yaralar sarılmaya çalışılıyor. Kısacası her şey eskisi gibi. Sorunların üstesinden bildik yöntem ve araçlarla gelinemeyeceğini artık anlamalıyız.

Geçmişte olduğu gibi bugün de afete günlük, küçük, parçacı düzenlemeler noktasından ve bunları yalnızca bazı yasal ve kurumsal müdahaleler boyutuna indirgeyen bir gözlükle bakılmaktadır. Kent mekanına rant elde etmenin bir aracı olarak yaklaşılması, piyasanın kısa vadeli özel çıkarlarına hizmet edecek bir kentleşme modeli uygulanması, kamu arazilerinin ve genel hizmet alanlarının elden çıkarılması, afet açısından riskli yerleşmelerin oluşmasını desteklemiştir. Doğal ve kültürel miras önemli ölçüde kaybedilmiş, değerli tarım alanları, orman, su havzaları, sel yatakları, dolgu ve kıyı alanları, jeolojik sakıncalı alanlar yapılaşma baskısı altında kalmıştır. Toplumun yararına hizmet eden, bölgesel gelişmelerin dengeli gerçekleşmesini sağlayan, yaşam kalitesini arttıran, korunması gerekli alanları bu yönden güvence altına alan kararlar getiren, afet zararlarını azaltan, uzun vadeli kalıcı çözümler getiren fiziksel planlamaya gerekli önem verilmemiş, planlama reddedilmiştir. Sağlıksız, niteliksiz ve güvenliksiz yapılara yönelik imar afları getirilmiş, ıslah imar planları ile ranta yönelik yoğun yapılaşmaya yol açılmıştır. Doğu Marmara Depreminden sonra da benzer uygulamalara girişilmiş; hazine arazilerinin işgalcilere satılmasına, kamu alanlarının elden çıkarılmasına yönelik düzenlemeler tekrarlanmıştır.

Bu vahim ve bilinçli yanlışların tekrarlandığı süreçte, geçmiş yıllarda yapılan ancak uygulanmayan, yürürlükteki imar mevzuatında yapılması zorunlu olarak tanımlanan ancak yapılmasından ısrarla kaçınılan üst düzey bölge planlarına ihtiyaç her zamankinden daha fazladır. Kalkınma planlarına uygun ulusal mekansal planlar ve bölge planları ile alt bölge veya yerleşme ana planlarının stratejik planlama yaklaşımı ile ele alınması kaçınılmaz bir gereklilik olarak ortada durmaktadır.

Diğer taraftan, afet sorununun yalnızca yer seçimi ve sağlıklı yapı yapma boyutlarına indirgenemeyecek kadar çok boyutlu ve kapsamlı olduğu görmezden gelinerek, kentlerimize yönelik risk ve açmazların çözüme kavuşturulması olanaklı değildir. Bu anlamda afet riski yüksek alanlarda yürütülecek çalışmaların da, bazı yenilik ve gereklilikler üzerine biçimlendirilmesi gerekmektedir. Kente yönelik bütüncül bir risk analizi-mikrobölgeleme ve tüm bunların üzerinden, "Şehir Plancıları" tarafından hazırlanması gereken "Sakınım Planları" sonucunda elde edilecek ve yine şehir plancılarının eşgüdümünde yapılacak "Stratejik Planlar" ile yapılaşma süreçlerinin kurgulanması, bu gerekliliklerin temel ifadesi olarak ortaya koyulabilir. Böylesi bir yaklaşım yerine, yalnızca zemin özellikleri açısından uygun yer seçimleri yapılması ya da dayanım gücü yüksek yapılar inşa edilmesi tek başına deprem-afet sorununu çözümleyemeyecektir.

Ülkemizdeki planlama ve yapılaşma süreçlerinde köklü ve yaşamsal bir yenilik tanımlayacak böylesi bir yaklaşımda; yerbilimsel veriler, geçmiş hasar bilgileri ve kentsel risk analizleri sakınım planının girdilerini, sektörel kararlar, stratejik planlar, eylem planları ve özel önlemler gerektiren bölgelemeler ise sakınım planının çıktılarını oluşturacaktır. Böylece, kent parçalarının "tasfiye-yenileme-sağlıklılaştırma ve dönüşüm"üne yönelik kararlar da, kent bütünü içerisinde "bölgelenerek" verilebilecek ve sadece sorunlu-riskli kentsel yerleşik alanlara ilişkin değil, yeni yapılaşacak alanlar için de çözüm açılımları geliştirilebilecektir.

Afet zararlarını azaltan ve kentsel riskleri denetim altına alan çözümlerin oluşturulabilmesi ise; yeni bir planlama sistematiği ve yaklaşımını tarif eden "yasal düzenlemeleri", bu düzenlemeleri çok başlı bir yapıdan uzak, şeffaflık ve hesap verebilme sorumluluğu içerisinde, eşgüdüm-denetim-katılım mekanizmalarıyla uygulayabilecek bir "kurumsallaşmayı" ve tüm bu karar ve uygulamaları hayata geçirebilecek "finansal dayanakları" kaçınılmaz kılmaktadır. Finansal kaynaklar öncelikle, etkin şekilde afet zararlarını azaltma hedefine yönelik plan, proje, program hazırlığı ve uygulamalarına aktarılmalıdır. Zorunlu deprem sigortası, sigorta havuzu, kredilendirme, özendirme-kaçındırma politikaları gibi öz kaynaklarımızın kullanılacağı finansal yöntemlerin böylesi bir yasal-kurumsal sistematiğin bütünleri olarak kurgulanması sağlanmalı, bu anlamda "Kamulaştırma", "Takas", "İmar Haklarının Aktarımı", "Toplulaştırma, Arsa-Arazi Düzenlemesi" vb uygulama araçlarının kullanılması yönünde yasal düzenlemeler de gecikmeksizin yapılmalıdır.

Bu kapsamda, kent ve kamu yönetimine ilişkin süreçlerin de, bu tür açılım ve uygulamalara olanak verecek esneklik, denetim, katılım mekanizmalarını tanımlayabilecek derinlik ve içerikte kurgulanması vazgeçilmez bir önem taşımaktadır. Kentlerimizde kümelenen afet risk ve sorunlarının çözümünde temel gereklilikler olarak ortaya çıkan bu tür yenilik ve araçlara atıfta bulunmayan ve açmazları her fırsatta vurgulanan mevcut kent yönetimi ve plansızlık süreci üzerinden kentleri ve özellikle afete yönelik sorunların en vahim boyutlarıyla yaşandığı büyükkentleri biçimlendirecek parçacı düzenlemeler olarak yasalaşan veya yürürlüğe giren Büyükşehir, Belediye, İl Özel İdaresi ve Kamu Yönetimi Yasaları ile, ne yerel yönetim ne de imar mevzuatı reformu oluşturulamayacağı da açıkça görülmelidir. Bu bağlamda yukarıda vurgulanan gereklilikleri özümseyerek çözümlemeye çalışacak "İmar ve Şehirleşme Yasa Tasarısı"nın da, afet-risk ve kent-kamu yönetimine yönelik tüm düzenlemelerin bütünleri olarak hayata geçirilmemesi halinde kökten yenilik ve değişimlerin sağlanamayacağı unutulmamalıdır.

Deprem-afet beklentileri ile en çok gündeme gelen büyükkentlerimizin başında gelen İstanbul için Doğu Marmara depreminin ardından bir çok önemli araştırma gerçekleştirilmiştir. Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı Raporundan, Ulusal Deprem Konseyi Raporuna, İzmir İktisat Kongresi Afet Yönetimi Çalışma Grubu Raporundan, İstanbul Deprem Master Planına kadar bir çok önemli ve değerli çalışmalar yapılmasına karşın, risk analizi, sakınım planı olarak nitelenebilecek bu çalışmalar, bir üst ölçek strateji planı kapsamında İstanbul kent bütünü için oluşturulması gereken plan-uygulama kararlarının geliştirilmesine yönlendirilememiş, plan kararları üzerinden kentte geliştirilecek tahliye, iyileştirme ve "Kentsel Dönüşüm Projeleri-Eylem Alanları"na yönelik bütüncül, sistematik ve kararlı bir uygulamaya geçilememiştir. Diğer yandan yapılmış olumlu ve değerli çalışmalar yanı sıra, yapılamamış bir çok düzenleme olduğu gerçeği görülmeli, öncelikle, afet zararlarının azaltılmasını sağlayacak her tür bilginin üretilmesi, güncellenmesi, tek elde toplanması, sistemli arşivlenmesi, herkesin yararlanmasına ve katkısına açık olması gerekmektedir.

Yukarıda vurgulanan açılım, yenilik ve değişimler yapılmaksızın gerçekleştirilecek düzenleme ve çözüm arayışlarının, parçacı bir yapı içerisinde kalıcı çözümler üretmek bir yana yeni sorun ve açmazlar tanımladığı artık anlaşılmalı, felaketler sonrası hasar ve kayıpları en aza indirgeyecek afet öncesi çalışmaların yaşamsal bir önemi olduğu ve bu yaşamsal önlemlerin alınması anlamında gecikilen her günün telafisinin olanaksızlığı görülmeli ve tüm bu süreçleri biçimlendirecek temel açılımın yasal-kurumsal-finansal gereklilikleri bir arada çözümleyebilecek bir "planlama" yaklaşımından geçtiği bilinmelidir.

Şehir Plancıları; sıralanan tüm bu gerekler bağlamında kent yönetimlerini, tüm karar potansiyelini harekete geçirecek, çok yönlü, çok aktörlü, çok aşamalı bu çalışmaları, aldıkları eğitimin sağladığı donanım ve deneyim-birikim çerçevesinde, farklı disiplinleri yönlendirip-eşgüdüm sağlayarak hazırlayabilecek ve uygulayabilecek meslek grubunu oluşturmaktadır.

Deprem zararlarının azaltılmasında kentsel, fiziksel iyileştirme eksenli bir planlama çerçevesinde kademeli olarak sosyal, yasal, yönetsel ve finansal olanakların topyekun örgütlenerek, toplam yaşam kalitesini yükseltecek, sosyal kalkınmayı sağlayacak sinerjinin yaratılmasında Odamız, bu meslek grubunun örgütü olarak kendisine kurumsal görevler tanımlamakta ve uygulamaktadır.

Depreme karşı direnilmesi çabalarının sağlıklı kentsel yaşam hedefleri ile bütünleştirilerek, altyapısı, doğası, tarihsel-kültürel mirası ve insanı ile çağdaş kentler yaratılmasında Odamız, yapılanların denetlenmesi, sorgulanması ve yapılması gerekenlerin izlenmesi için sahip olduğu bilimsel-teknik birikimini toplumun hizmetine sunmaya devam edecektir.

Basına ve kamuoyuna saygılarımızla sunarız.

TMMOB Şehir Plancıları Odası
Yönetim Kurulu

TMMOB
Şehir Plancıları Odası

Çerez Politikası & Gizlilik Sözleşmesi

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz

kişisel verilerinizin Odamız tarafından işlenme amaçları konusunda detaylı bilgilere KVKK sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

"/>