Etik İlkeler Özlük Hakları
AF ÜSTÜNE İSTİMLAK
HABERLER
Yayına Giriş Tarihi
2004-08-28
Güncellenme Zamanı
2004-08-28 17:19:56
Yayınlayan Birim
MERKEZ
Öncelikle "şu an kaçınılmaz ve doğru olarak görünen 'istimlak'i hazırlayan süreçlerin incelenmesi, kamunun istimlak yapabilmesi önündeki güçlüklerin nedenlerinin anlaşılabilmesi, istimlak müessesesine duyulan güveni sarsan uygulamaların anlaşılabilmesi ve acaba alternatif çözüm yolları bulunabilir mi" tartışmalarının yapılabilmesi gerekli ve yararlı görünmektedir.
" Ülkenin yıllardan bu yana tüm imar uygulamaları için elindeki en temel araç olan kamulaştırma (istimlak), mali sorumluluğunun ağırlığı nedeniyle gelinen noktada kamu otoritelerinin kolayca başvurabileceği bir uygulama aracı olmaktan uzak görünmektedir. Toprağın hakça kullanımı, mülkiyet hakkının her yurttaş için eşdeğer ölçüde korunması ve kamulaştırmanın kamunun ve kimi taşınmaz sahiplerinin mağduriyetine neden olmaması, kimi taşınmaz sahiplerine rant yaratmaması için, ülke taşınmaz yönetim politikası oluşturulmalı ve işleyişi düzenlenmelidir. Kamulaştırmadan önce trampa (takas), satın alma, önalım (şufa hakkı), mülkiyet sahibine, kendi onayı ile anlaşabildiği bir kişi ile müşterek mülkiyet sağlanması, bina yapımı için süreli inşaat hakkı verilmesi, süresiz kat mülkiyeti tesis edilebilmesi, ölünceye kadar yani belirsiz süreli olarak ikamet yahut yararlanma hakkı ya da gelir sağlanması, arsa-arazi düzenlemeleri ve imar haklarının transferi gibi "süresiz", "süreli" ya da "belirsiz süreli" uygulamalar benzeri, diğer seçenekler de sunulduktan sonra kamulaştırmaya yer verilmesi gerekir. Ayrıca taşınmaz sahibinin yerinin kamulaştırılması yerine, kentsel dönüşüm projesinden yararlanma, aynı projeye katılma şeklinde çözümler de düşünülmelidir. Bu nedenle gelinen noktada kaçınılmaz olarak ortada duran istimlak öncesi başka yöntemler bulunmaktadır. Ancak yasal düzenlemeler halihazırda bunları yapabilecek derinlikte tasarlanmamış durumdadır. Bu tür farklı imar uygulama yöntemlerini bugüne kadar benimsemeyerek süreci tıkanma noktasına getiren merkezi ve yerel yönetimlerin kısa vadeli siyasi çıkarlarla hareket ettiğini söylemek mümkündür. Alibeyköy'de, "imar affı" yasasından sonra "ıslah" planı ile tapu tahsis belgesi verip, sonraki yapılaşmaya ve gelişmeye seyirci kalmak, "kısa vadeli siyasi çıkar"ın tam karşılığıdır.
" Diğer yandan daha önce "amacı dışında" uygulamalara konu olması nedeniyle yurttaşların ve kamuoyunun kamulaştırma müessesesine olan güveni de sarsılmıştır. Yeşil alan ya da kentsel donatı alanı (sağlık tesisi, karakol, okul v.b) yapılması amacıyla kamulaştırılan alanların daha sonra plan değişiklikleri ile konut ve ticaret kullanımlarına dönüştürülerek yeni kentsel rantlara yol açılması, kamuoyunun bu çok değerli uygulama aracına duyduğu güveni de derinden sarsmış görünmektedir. Bu nedenlerle, öncelikle bu güveni sağlayacak politika ve yaptırımların gecikmeksizin hayata geçirilmesi sağlanmalıdır. Bu kapsamda alınacak ilk önlem, plan kararları doğrultusunda kamulaştırılan alanların plan değişiklikleri ile amacı dışında kullanılmasının önlenmesi olacaktır.
" Kamuoyunca açıkça bilinmelidir ki, afete maruz bölgelerin gecekondular ve diğer kaçak yapılar tarafından işgal edilmesine kadarki süreçte, alternatif konut-arsa politikaları geliştiremeyen iktidarlar da bu alanların işgallerinden sorumludur. Ayrıca, kesinlikle yapılaşma dışı tutulacak bu alanları "Af Yasaları" ile "ıslah ediyoruz" mantığıyla planladığını sanan, çoğunlukla hazine arazilerinden oluşan bu bölgelerde "olmayan imar haklarını" yaratarak tapu tahsis belgesi ve ruhsat veren, bu yolla kentsel değerlerin paylaşımında dengesizliğe yol açan iktidarlar da Alibeyköy ve benzeri yerlerde yaşananlardan sorumlu durumdadır. Bugün sorunlarla yüzleşme yaşanan bir ortamda, çözüm için kamulaştırmayı ortaya koyan ve kamuya yeniden bedel ödeterek bu dengesizliği derinleştirecek olan yöneticiler de sorumlu duruma geleceklerdir. Bugün yöneticiler kamulaştırma yapmaya mecbur kalmış olabilirler ama yapılacak kamulaştırmanın da tarihsel bir sorumluluğu olacaktır. Unutulmamalıdır ki, Alibeyköy deresi ve çevresinde kaçak yapılaşma başlamadan önce, bu bölge büyük ölçüde hazine mülkiyetindeydi. Şimdi bu alanda kapsamlı bir çalışma gerçekleştirmeden kamulaştırmaya gitmekle "başa dönülmüş" olacaktır. Hazine arazileri üzerinde kaçak yapılan yapıların "affedilmesi", buraların kaçak yapı "sorumlularına" sembolik bedellerle devredilmesi, ardından da yeniden kamulaştırmanın zorunlu duruma gelmesi, kamu kaynaklarının ülkemizde nasıl popülist politikalarla kullanıldığının açık bir örneğidir. Ne yazık ki, gelinen noktada bütün bu bedellerin ödenmesinden başka bir seçenek bırakılmamıştır.
" Alibeyköy'de ve benzeri yerlerde, sel ve diğer doğal afetlere karşı çare olarak kamulaştırmanın etkili bir biçimde kullanılmasına olanak da yoktur. Çünkü, benzer yerlerde afet riski taşıyan alanlar, gerçekçi bir yaklaşımla mevcut kamu olanakları dikkate alındığında kamulaştırılabilecek alanlardan çok daha büyüktür. Dolayısıyla, kamulaştırma yoluyla afet riski taşıyan alanlardaki yapıların tasfiye edilebileceğini düşünmek mümkün değildir. Yalnızca İstanbul'daki yapılaşmış dere yatakları için bir etüt yapılacak olursa, katrilyonluk bütçelerden söz etmek gerekecektir. Kamulaştırma yönteminin Türkiye genelinde, mevcut kamu kaynakları dikkate alındığında, uygulanabilir bir yöntem olamayacağını kabul etmek gerekmektedir.
" Bugün, verilen konuta razı olmayarak canı pahasına afete maruz bölgede oturmakta ısrar eden vatandaşın beklentisi, af yasaları ve seçilen rant odaklı kentleşme politikaları ile bilinçli yaratılan rant beklentisidir. Hazine arazisi üzerinde 400 m2 lik bir tapu tahsis belgesiyle 4 katlı bir apartman sahibi olabileceği beklentisi ile yaşayan ve bu tip örnekleri görerek umutlanan vatandaşın, sadece yaşayabileceği bir konuta razı olmamasının altında, böyle bir rant politikası olduğu görülmelidir. Kentleşme - planlamayı "rant paylaşımı" eksenine indirgeyen politik tercihlerden acilen vazgeçilmelidir. Aynı şekilde, yaşananlardan toplumun tüm kesimlerini sorumlu duruma getiren spekülasyonların da önüne geçilmelidir.
" Öte taraftan, Alibeyköy'de enkaz bedeli ödenerek tahliye edilecek gecekonduların bulunuyor olmasında; 3194 Sayılı İmar Kanunu hükümleri açıkça yıkım gerektirdiği halde, bu kaçak yapıları yıkmayan/yıkamayan tüm yerel yöneticilerin birikimli sorumluluğu olduğu da bilinmelidir. Sayın Başbakanın geçtiğimiz günlerde "kaçak yapıyı yıkın" talimatını bu çerçevede değerlendirdiğimizde, Alibeyköy'de geç kalındığını ifade etmemiz gerekmektedir.
" Alibeyköy'de izlenen bir başka vahim boyut ise, asla yerleşilemeyecek bu bölgede af yasaları ile oluşturulan "ıslah" planları gereği yada bu planlar dahi aranmaksızın, inşa edilen kamu yapılarının (okul, sağlık ocağı v.b) bulunuyor olmasıdır. Planlı kentleşmeyi, bilimi ve planlamayı açıkça reddederek, bu tip yerleşim dışı tutulacak alanlara yapılan kamu yapılarıyla, kamuya ekonomik, sosyal, psikolojik ve adalet duygusu açısından çok önemli bedeller yüklenmiştir. Yurttaşlara kamu hizmetlerinin sunulması nasıl Anayasal bir görev ise, yurttaşların "planlı kentleşme ve konut hakkının temini" de Anayasal bir görevdir. Bu açıdan da Alibeyköy'de yanlış tercihler yapılmış ve kamu zarara uğratılmıştır.
Sonuç olarak Alibeyköy ve benzeri bölgelerin tümünde yasadışı yapılaşmayı "af" ile teşvik ederek, yeni kaçak yapıların ve afete maruz yerleşim alanlarının "kamu eliyle" yaratıldığı artık anlaşılmalıdır. Kamu yöneticilerine ve siyasi kadrolara düşen başlıca görev, kamuoyunun gündemine her fırsatta "af" tartışmalarının getirilmesinden vazgeçilmesidir. Ayrıca, hazine arazilerinin işgalcilerine satılması ile kamuya kaynak yaratılamayacağı da Alibeyköy'de ortaya çıkmıştır. Hazine arazilerinin işgalcilerine yada başka kişilere satılması uzun vadede kamunun zarara uğratılması sonucunu doğurmaktadır. Esasen kamunun olan bu arazilerin bazen kamulaştırma gereksinimleri, bazen da planlardaki temel gereksinimler olan okul, yol, sağlık, yeşil alan v.b sosyal donatıların yapılabilmesi için işgalcilerden satın alınması sonuçlarıyla da kamuya ek yük getireceği bilinmelidir. Bu kapsamda, Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğü, plansız alanlarda yada plan kararlarına aykırı olarak hazine arazilerinin satışı politikasından vazgeçmelidir.
Bu nedenle, şu an kaçınılmaz olarak görülen istimlakin altında yatan süreç ve hazırlayıcıları bilinmeden sorunun çözümüne yönelik boyutların anlaşılamayacağı bilinmeli, afet-kaçak yapı-rant eksenli politika üçgeninde; kaçak yapıya göz yumanlardan, bunları yıkmayanlara, kaçak yapıları affederek hazineye ait mülkleri vatandaştan satın alınmak zorunda bırakanlara ve hiçbir bilimsel gerekçesi olmadığı halde bu bölgelere plansız kamu yapılarını yapanlara kadar birikimli sorumlular olduğu görülmeli, bu süreç ve sorumluluklar çözümlenmeksizin yeni-çağdaş imar uygulama ve araçlarının (takas, imar hakkı aktarımı v.b) hayata geçirilemeyeceği anlaşılmalıdır.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.



TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI GENEL MERKEZİ

TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI İSTANBUL ŞUBESİ
TMMOB
Şehir Plancıları Odası

Çerez Politikası & Gizlilik Sözleşmesi

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz

kişisel verilerinizin Odamız tarafından işlenme amaçları konusunda detaylı bilgilere KVKK sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

"/>