Etik İlkeler Özlük Hakları
“ÇEVRE MÜCADELESİ ” KÜRESEL ÖLÇEKTE “YAŞAM ALANI MÜCADELESİ”DİR
BASIN AÇIKLAMALARI
Yayına Giriş Tarihi
2015-06-05
Güncellenme Zamanı
2016-01-13 14:42:28
Yayınlayan Birim
MERKEZ

 

BASINA VE KAMUOYUNA DUYURULUR

05.06.2015, Ankara

 

"KENTİN KIRA EL KOYMASI" VE "YAŞAM ALANLARIMIZIN"  YİTİRİLMEYE DEVAM ETMESİ ENDİŞE VERİCİDİR.

 

1972 yılında, 5 Haziran`ın "Dünya Çevre Günü" olarak kabul edildiği BM Stockholm Konferansında "Çevre Hakkı" bir insan hakkı olarak kabul edilmişti.  Konferans sonrası yayımlanan  Deklarasyonda  "…. İnsanın; hürriyet, eşitlik ve yeterli yaşam koşulları sağlayan onurlu ve refah içinde bir çevrede yaşamak temel hakkıdır. İnsanın bugünkü ve gelecek nesiller için çevreyi korumak ve geliştirmek için ciddi bir sorumluluğu vardır. Bu bakımdan; kayıtsızlık, ırk ayrımı, ayrımcılık, kolonial veya diğer biçimlerde baskı, yabancı hakimiyetini destekleyen, sürekli kılan politikalar mahkum edilmiştir ve terk edilmelidir…."kararının hiç bir şey ifade etmediğini, aradan geçen yarım asra yakın zamanda izlenen uluslararası neo-liberal politikalar ile bu politikaların belirlediği ulusal politikalar gösterdi.

Bu politikalar ve son yıllardaki tüm yasal düzenlemeler sonucu çevre sorunlarına yönelik yürütülen mücadele giderek "Çevre Mücadelesi "ne diğer bir ifadeyle küresel ölçekte  "yaşam alanı mücadelesine" dönüşmüştür.

Bu sürecin ülkemize yansımasının bir sonucu olarak, kentleri ve onları içerisine alan doğayı, tüm yer altı ve yerüstü varlıkları ile birlikte piyasa malına çeviren sistemin,  AKP döneminde, yasal ve kurumsal altyapısı tamamlanmıştır.  Bu yüzden de geçen 5 Haziran gününden bu güne çevre adına hiçbir politika ve uygulama olumlu yönde değişmedi, aksine çevre aleyhine daha da derinleşti. 

Her yatırım projesi, her ekonomik girişimle kaybettiğimiz yaşam çevreleri önemsizleştirilerek,  yaşam düzeylerimizin yükseleceği üzerinden umut tacirliği yapılmaktadır. Bu nedenle mücadele giderek her gün bir önceki günden daha da vazgeçilmez bir "YAŞAM HAKKI" mücadelesine dönüşmektedir.

Hukuksuzluğun artık bir kural haline geldiği AKP döneminde izlenen, biçimsel hukuki uygunlukla meşruluğu ve adaleti  kendinden menkul ekonomik, sosyal ve çevre politikaları sonucunda; 

  • Ormanlardan meralara, kıyılardan akarsulara, tarım alanlarından yaylalara kadar tüm doğal alanlarımıza ilişkin onlarca mevzuat değişikliği yapılarak kültürümüze, kimliğimize, kamusal alanlarımıza, yapılı ve yapısız çevremize yani yaşam alanlarımıza benzeri görülmemiş bir saldırı sistemli olarak yaygınlaştırılmıştır.
  • Anayasa`ya aykırı olarak uluslararası nitelikte tüm insanlığa ait doğal kültürel, arkeolojik tarihi koruma alanları kontrolsüz ve sınırsız bir şekilde yapılaşmaya açılmıştır.
  • Çevre Düzeni Planlarıyla, ülke ve dünya ölçeğinde ekolojik öneme sahip, çevre kirlenmeleri ve bozulmalarına duyarlı toprak ve su alanlarını içeren, sahip olduğu biyolojik çeşitliliğin, doğal varlıkların ve bunlarla ilgili kültürel varlıkların gelecek kuşaklara ulaşmasını sağlamak üzere statü verilen alanlarımız gözden çıkarılmıştır.
  • Dışa bağımlı enerji politikalarının bir sonucu olarak HES`ler, ithal kömüre dayalı termik santraller ve nükleer enerji santralleri, ülkenin enerji ihtiyacına yönelik bir planlama yapmadan enerji kaynakları için bir denge gözetmeden, gelişigüzel yer seçimiyle yaşam alanları tehdit edilmektedir.
  • Ülke topraklarının tamamı sınırsız, kontrolsüz ve kuralsız bir şekilde madencilik uygulamalarına açılmıştır.
  • Toplumsal mücadele alanı olan ve toplumsal belleğimizin yapıtaşları haline gelmiş; mahallelerimiz, sokaklarımız, meydanlarımız, parklarımız otoriter zihniyetin baskı aracına dönüştürerek, araç öncelikli, rant temelli düzenlemelerle kapitalizmin kar hırsıyla talan edilmekte ve birer birer yok edilmektedir.
  • Kentsel dönüşüm projeleri ile yalıtılmış bölgeler oluşturulurken, kentler kimliklerini kaybetmekte, insanlara hiçbir standardın uygulanmadığı, altyapısız kentlerde yaşam dayatılmaktadır.
  • Üçüncü köprü, Kuzey Anadolu otoyolu gibi su havzalarını, kıyıları, tarım alanlarını, meraları ormanları tahrip eden büyük (mega) projeler hız kaybetmeden şuursuzca bir biri ardına uygulamaya sokulmaktadır.

 

Dünya Çevre Gününde;

"Çevre hakkı`nın bir "yaşam alanı mücadelesi" olduğu, çevreyi korumanın insani değerlere, doğal varlıklara, kentimize, mahallemize, meydanlarımıza, parklarımıza, sokaklarımıza kısacası yaşamımıza sahip çıkmak olduğu, özgürlüğümüzün de teminatı olduğu bilinciyle;

  • Geleceğimizin garantisi olan doğal alanlarımızda sınırsız, kuralsız ve kontrolsüz madencilik ve HES, RES uygulamalarına son verilmesini,
  • Orman alanlarımızın termik santrallere, cüruf, depolama vb. alanlara heba edilmemesini,
  • Bilimin, tekniğin, planlamanın bir gereği olarak afete duyarlı yaşam çevrelerinin oluşturulmasını,
  • Kentlerin, doğa ile uyumlu, insan ölçeğinde, engelsiz yaşanabilir bir biçimde planlanmasını,
  • Doğal ya da kentsel tüm yaşam alanlarımıza ilişkin planlanma ve projelendirilme süreçlerinde, yurttaş katılımını sağlayacak demokratik birlikte karar alma süreçlerinin oluşturulmasını,
  • Toplumsal uzlaşmayı, barışı, dayanışmayı yeşerten mahallelerimizin, sokaklarımızın, meydanlarımızın, parklarımızın özgürleşmesini,

talep ediyor ve yargı kararlarına rağmen doğanın, kentlerimizin talan edilmesi ve toprak üzerinde bir rant ve iktidar alanının oluşturulmasını bir kez daha reddediyoruz….

Çevre gününden iki gün sonra yapılacak seçimlerde, ülkenin seçimini doğadan, insandan yani yaşam hakkından yana kullanması umuduyla…..

Dünya Çevre Günü Kutlu Olsun….

 

TMMOB Şehir Plancıları Odası Yönetim Kurulu

 

 

TMMOB
Şehir Plancıları Odası

Çerez Politikası & Gizlilik Sözleşmesi

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz

kişisel verilerinizin Odamız tarafından işlenme amaçları konusunda detaylı bilgilere KVKK sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

"/>