Etik İlkeler Özlük Hakları
İMAR AFFINA YÖNELİK DÜZENLEMELER VE YÜRÜTÜLEN ÇALIŞMALAR
DUYURULAR
Yayına Giriş Tarihi
2002-03-01
Güncellenme Zamanı
2002-03-01 13:20:19
Yayınlayan Birim
MERKEZ

Söz konusu hüküm 3194 sayılı İmar Kanununun 31. maddesi ile çelişmektedir. Anılan madde hükmünde kullanma izni verilmeyen ve alınmayan yapılar da izin alınıncaya kadar elektrik, su ve kanalizasyon hizmetlerinden ve tesislerinden faydalandırılamayacağı belirtilmesine rağmen, getirilen geçici madde ile bu hüküm işlevsizleştirilmiştir. Bu değişiklikler, yasalara saygılı vatandaşların Devlete olan güvenini zedelemektedir.
Kamu kurum ve kuruluşları, yapı kullanma izni almayan yapılara imar mevzuatı uyarınca gerekli cezai işlemleri uygulaması gerekirken, imar mevzuatına aykırı yapıları yasallaştırmaya dönük düzenlemeler yapmaktadır. Altyapı hizmetlerinin kamu tarafından sağlanması ile kaçak yapıları kullanan kişilerde yapıların yasal olduğu yönünde bir kanı oluşmaktadır. Geçici olduğu belirtilmesine rağmen yapılan yeni uygulamalar geçiciliği kalıcı hale getirmektedir. Kamu kurum ve kuruluşları imar mevzuatına aykırı yapılara yasal olmamasına rağmen altyapı hizmetleri götürmek suretiyle suç işlemektedir. Kamunun yasalara uymaması durumunda, vatandaşlardan bu yasalara uymasını beklemek gerçekçi olmamaktadır.
Hükümet, 2003 Mali Bütçe Kanununa eklediği bir hükümle (31 Mart 2003 tarih ve 25065 sayılı Resmi Gazete) yapı kullanma izni verilmeyen ve alınmayan yapılara altı ay içerisinde başvurulması halinde kullanma izni alınıncaya kadar geçici olarak elektrik bağlanabileceğini öngörmüştür. Düzenlenen bu geçici hükümler artık kalıcı hale gelmeye başlamıştır. Parça parça hükümlerle sorunun temeline inilmeden çözüm bulunmaya çalışılmakta ancak bir sonuç alınamamaktadır. Ayrıca bir gelir elde etmekte mümkün olmamaktadır. Bütçe Kanununa böyle bir hüküm getirilmesi yasa yapma tekniği açısından doğru değildir. Anayasa Mahkemesinin geçmiş tarihlerde Bütçe ile ilgili olmayan ancak Bütçe Kanununda yapılan düzenlemelerin Anayasaya aykırı olduğuna ilişkin kararları bulunmaktadır. Hükümet ne yapacağını bilememekte, bir kural tanımamaktadır.
İmar Affı Genelgesi Yargı Kararınca Durduruldu
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı 24.5.2002 tarih ve 1046-10597 sayı ile bir genelge yayımlamıştır. Genelgenin son fıkrasında "... ayrıca her tür ölçekteki plan işlemlerinde ilgili mevzuat kapsamında plan kararı ile çözüm getirilebilecek olan talepler; mevcut yapıların mevzuat hükümleri ile çelişen durumları dikkate alınmaksızın ülke ekonomisine, kamu ve toplum yararına getireceği olumlu etkiler göz önüne alınarak, sağlıklı ve düzenli bir uygulama yapılabilmesi amacıyla değerlendirilebilecek; bu işlemlerde, daha önce yayımlanmış olan genelgeler, bu Genelgedeki hususlar dikkate alınarak uygulanabilecektir" şeklinde düzenleme getirilmiştir.
Söz konusu Genelgeye Şehir Plancıları Odası tarafından dava açılmış, dava sonucunda, Danıştay Altıncı Dairesi "...mevzuat hükümlerine aykırı yapılar hakkında yasal işlemlerin yapılması gerekirken bunların muhafazaları için yeni çözümlerin üretilmesini öngören Genelge hükmünün Yasa hükümleri ve planlama ilkelerini bertaraf edici nitelikte düzenlendiği anlaşıldığı" gerekçesi ile söz konusu Genelgenin yürütmesinin durdurulmasına karar vermiştir (14.10.2002 tarih, Esas No: 2002/3964).
İşgalcilerin Önündeki Anayasal Sınırlamalar Kaldırılmak İstenmektedir
Anayasa'nın 43. maddesinin son fıkrası "Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanış amaçlarına göre derinliği, kişilerin bu yerlerden yararlanma imkan ve şartları ile yukarıdaki ilkelere aykırı olmamak kaydı ile, belli araziler üzerinde kişiler lehine mülkiyet hakkı tesisinin esas ve şartları, kanunla düzenlenir." şeklinde değiştirilmek istenmektedir.
Anayasa'da yapılmak istenen değişiklik kıyıların birer doğal varlık olarak elden çıkarılmasını öngörmekte, kıyılara bir gelir kapısı, kaynak olarak bakmaktadır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan, ülkemizin ortak malı olan kıyılar mülkiyete konu edilmek istenmektedir. Amaç kamu ve toplum yararına karşı mülkiyet haklarının önündeki bütün kısıtlamaların ortadan kaldırılmasıdır.
Yapılmak istenen değişiklikle kıyı ve sahil şeritlerinden yararlananlara mülkiyet hakkı tesis edilmektedir. Mülkiyet hakkı tesisinin esas ve şartları kanuna bırakılmaktadır. Getirilen bu düzenleme esnek olup, her türlü mülkiyet hakkını içermektedir. Yani mülkiyet hakkı tesisi satış ile olacağı gibi devretme, tahsis etme, terk etme, kiraya verme, ayni hak tesis etme şeklinde olabilir. Amaç ne şekilde olursa olsun kıyıların ve sahil şeritlerin elden çıkarılmasıdır.
Hükümetin gündeme getirdiği diğer değişiklik de Anayasanın "Ormanların Korunması ve Geliştirilmesi" başlıklı 169. ve "Orman Köylüsünün Korunması" başlıklı 170. Maddelerinin değiştirilmesidir. Anayasa'nın 169. maddesi ile; Devlet ormanlarının, Devletçe yönetilir, işletilir...ilkesi "işlettirme" eylemini de kapsayacak biçimde değiştirilmektedir. "Devlet ormanı" sayılan arazilerde, her türlü etkinlik yerli ve yabancı özel sermayeli kişi ve kuruluşlara yaptırılabilecektir. Bu düzenleme kamu yararına aykırı uygulamalara yol açacak; orman köylüsünün çevrelerindeki ormanlardan yararlanma olanaklarını kısıtlayacaktır.
Anayasa'nın 169. maddesi ile "Orman niteliğini yitirmiştir" gerekçesiyle "orman sınırları dışına çıkarılan" yerlerin herkese; i) devredilmesi, ii) tahsis edilmesi, iii) terk edilmesi, iv) kiraya verilmesi, v) üzerinde ayni hak tesis edilmesi ve vi) satılması olanakları getirilmektedir. Yaklaşık 5 milyar m2 Hazine arazisindeki her türlü işgal, Anayasal dayanaklara kavuşturulmakta; bu arazilerin işgalcilere dağıtılmasına yönelik uygulamaların kapsamı genişletilmekte ve olanakları da artırılmaktadır.
Kamuoyunda "İmar Affı" olarak bilinen, 2981 sayılı Kanunun 3290 sayılı Kanun (22.5.1986 günlü) ile değişik geçici 2. maddesinin (e) bendi uyarınca; 31.12.1981 tarihinden önce orman sınırları dışına çıkarılan alanlar bu Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağı hükme bağlanmıştır. Bu hüküm uyarınca, orman sınırları dışına çıkarılan alanların üzerinde bulunan yapılarla birlikte tespit edilerek mülkiyet devri ve bu mülkiyet üzerindeki yapılara yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni verilmesi öngörülmüştür. İmar mevzuatına aykırı yapılar imar mevzuatına uygun inşa edilerek yapı kullanma izni alınmış yapılar olarak kabul edilmiştir.
Ancak Anayasa Mahkemesinin 27.9.1995 gününde oybirliği ile verdiği ve 28.11.2002 tarih ve 24950 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan kararda, 2981 sayılı Kanunun 3290 sayılı Kanun ile değişik 2. maddesi (e) bendi iptal edilmiştir. Anayasanın 169. ve 170. maddelerine aykırı olduğu gerekçeleri ile söz konusu madde iptal edilmiştir. Anayasa'nın 169. ve 170. maddelerinde yapılan değişikliklerle birlikte, orman sınırları dışına çıkarılan alanların kullanıcılara devredilmesi olanağının getirilmesi ile Anayasa ve yasalara aykırı olarak arsa ve arazileri işgal edenler af edilmiş olacaktır. Yasa koyucu kamu mülkiyetinin özel mülkiyete devrini sağladıktan sonra, orman sınırları dışına çıkarılan alanlar üzerinde bulunan yapıların affedilmesini de gündeme getirecektir. Yeniden gündeme gelecek bir "İmar Affı" ile, orman sınırları dışına çıkarılan alanlara yasallık kazandırılacaktır. Planlama esaslarına, şehircilik ilkelerine, kamu yararına ve imar mevzuatına uygun, afete dayanıklı, insan ve çevre sağlığını gözeten, yaşanabilir kentlere karşı hiçbir kurala uymadan yapılan, yağmalanan bir kent tercih edilmiş olacaktır.
Gündeme gelen ve daha geniş kapsamlı olarak devam eden imar affı çalışmalarının sağlıklı değerlendirilmesi için bugüne kadar çıkarılan imar aflarının gözden geçirilmesi, ne amaçla çıkarıldıklarının ve sonuçlarının ortaya konulması gerekmektedir.
YAPILAN İMAR AFLARI SON OLMAK ÜZERE YAPILMIŞTIR
Ülkemizde imar affı ile ilgili ilk yasa olan 5218 sayılı Yasa 1948 yılında çıkarılmıştır. Bu yasa sadece Ankara'ya özgü, çok sınırlı bir alan içinde ve belli bir süre için (1 yıl) çıkarılan imar affı niteliğindedir. Aynı yıl içerisinde çıkarılan 5228 sayılı Yasa ile imar affı ülke geneline yaygınlaştırılmıştır.
1949 yılında çıkarılan imar affının iki özelliği bulunmaktadır. Bir yandan ruhsatsız yapılara ceza verilmek suretiyle kaçak yapılar affedilmektedir. Diğer taraftan ruhsatsız binaların yıkılmasını öngörmek suretiyle idarelerin yıkma yetkisini güçlendirmektedir.
1953 yılında çıkarılan 6188 sayılı Yasa ile ilk defa tüm gecekondular yasallaştırılmaktadır. Bu tarihe kadar çıkarılan imar aflarında bir taraftan af gündeme getirilirken diğer taraftan yıkıma ilişkin yaptırımlar artırılmakta, bunları uygulamayan kamu görevlilerine ağır cezalar verilmekte, belediyelerin gecekondulaşmayı önlemek amacı ile arsa üretmeleri hedeflenmektedir.
1959 (7367 sayılı Yasa) yılında çıkarılan yasada hazineden belediyeye arsaların devri öngörülmüş, 1963 yılında çıkarılan yasada ise gecekondulara belediye hizmetlerinin götürülmesi hükmü getirilmiştir. 1966 yılında çıkarılan 775 sayılı Gecekondu Yasası ile gecekondular kabul edilmiş olmaktadır. 775 sayılı Yasa ile arsaların satışı yanı sıra özellikle tahsisi gündeme getirilmektedir. Gecekondu Yasası sadece bir af yasası ötesinde konuyu bir konut sorunu olarak ele almakta, konut alanlarında ıslah ve tasfiye öngörmektedir. 1970 yılında çıkarılan yasada ise gecekonduların yıkılamayacağı güvencesi getirilmektedir. Ayrıca bir fon oluşturulmaktadır.
1980 yılından sonra yapılan imar afları (2805, 2981, 3290 ve 3366 sayılı Yasalar) ile gecekondu yanı sıra diğer kaçak yapıların da affedilmesi gündeme gelmiştir. 1983 yılında (21 Mart 1983 gün ve 2805 sayılı Yasa) çıkarılan af yasası ile gecekonduların yasallaştırılması sağlanmış ve yeni gecekondu yapılması yasaklanmıştır. 1984 yılında çıkarılan af yasası (24 Şubat 1984 gün ve 2981 sayılı Yasa) ile ilk defa bir kurum getirilmekte ve yeminli bürolar oluşturulmaktadır. Bu kurum ile devletin yapacağı hizmetler özelleştirilmiştir. Ancak Anayasa Mahkemesi tarafından Kanunun özel yeminli bürolarla ilgili hükümleri Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiştir. Bu yasaya göre imar mevzuatına aykırı inşa edilmiş yapılarla gecekondular, korunacak ıslah edilerek korunacak veya bu yasa hükmünden yararlanamayacaklar olarak sınıflandırılmıştır. Tapuya esas tapu tahsis belgesi de ilk kez bu yasayla tanımlanmıştır. Çıkarılan bu af yasaları ile yasa kapsamındaki alanlarda hazırlanacak ıslah imar planlarının sağlayacağı yeni imar haklarıyla yaratılacak kentsel ranttan gecekondu sahiplerine pay verilmesini öngörmüştür. 1986 yılında çıkarılan 3414 sayılı Yasa ile, kendilerine arsa veya konut tahsis edilenler bu taşınmazları başkalarına devretme hakkı getirilmektedir.
Söz konusu imar aflarını içeren düzenlemelerin her defasında son düzenleme olduğu savunulmuş, o tarihten sonra kaçak yapılacak yapıların yıktırılacağı öngörülmüştür. Ancak bunun böyle olmadığı çıkarılan sayısız aflarla anlaşılmıştır.
BUGÜNE KADAR YAPILAN İMAR AFLARINDAN DERS ALINMADI
1. Her İmar Affı Daha Geniş Kapsamlı Olmuştur
1948 yılından itibaren yapılan imar afları sınırlı alanlardan başlayarak, gecekondu alanlarını, kaçak yapıları kapsayacak şekilde daha geniş alanları ve farklı yapıları içine almıştır. Belli sınırları tanımlayan, küçük yapı topluluklarını içeren imar afları artık kaçak kentleri, kırsal alanları içine almaktadır. İmar aflarının olumsuz etkisi ve tahrip gücü zamanla artmıştır.
2. Yapılan İmar Afları İnsanların Yaşam Kalitesini Artırmamıştır
İmar mevzuatına aykırı olarak yapılan gecekonduların ve kaçak yapıların insanca yaşam ortamı oluşturup oluşturmadıkları sorgulanmamıştır. Açık ve yeşil alanlar, eğitim ve sağlık alanları gibi sosyal ve teknik altyapı olanakları açısından uygun olmayan, plansız yerleşim yerleri birer yaşam alanı olarak kabul edilmiştir. Bunların düzeltilmesi için hiçbir çalışma yapılmamıştır. Gecekonduda yaşayanların yaşamlarında bir değişiklik getirmediği gibi gecekonduluları bu alanlara mahkum edilmiştir.
3. İmar Afları Kaçak Yapılaşmayı Hızlandırmıştır
Kaçak yapı yapanlar eninde sonunda imar affı çıkacağı beklentisi içine girmişlerdir. Önemli olan uygun bir yer bulup yapısını yapmak, üzerine kaçak kat çıkmak veya yeni eklentiler yapmaktadır. Bunun için hiçbir bedel ödenmemekte, sonuçta bunu yapanlar ödüllendirilmektedir. Toplumda yaratılan bu kanı, vatandaşları kaçak yapı yapma konusunda cesaretlendirmiştir. Tek tek yapılaşmalar yerini kaçak toplu yerleşmelere bırakmıştır. Üst sınıflarda ekonomik ve politik güçlerini kullanarak, kaçak villalar yapmışlardır. 4. Vatandaşın Yasalara ve Kamu Düzenine Karşı Güveni Yok Edilmiştir
İmar mevzuatına uygun olarak yapı yapmak akılsızlık olarak tanımlanmaktadır. Kamu kurumları ve vatandaşlar işlerine geldikleri zaman yasaları uygulamaya yönelmişlerdir. İmar mevzuatına uymak, bunları yerine getirmek bürokratik bir işlem olarak görülmüştür. Yasalara aykırı hareket edenlere karşı politik, ekonomik vb. nedenlerden dolayı farklı uygulamalar yapılmıştır. Bazılarına imar mevzuatına aykırılıktan dolayı yapılarına en az ceza kesilirken bazılarına en yüksek cezalar verilmiştir. Bazı alanlarda imar mevzuatına aykırı faaliyetler görmezden gelinmiştir. Yasalar ve yönetmelikler sık sık değiştirilmiş, bazılarına ayrıcalık tanınmıştır.
5. Kamu Hizmetlerinin Özelleştirilmesi Gündeme Gelmiştir
Kamu tarafından yerine getirilmesi gereken hizmetler özel kesim eliyle yürütülmesi öngörülmüştür. 2981 sayılı Kanuna göre kurulan yeminli özel teknik bürolar, kendilerine intikal eden müracaatlara ilişkin tespit ve değerlendirme işlemleri yapmak üzere görevlendirilmiştir.
Ancak Anayasa Mahkemesi; idarelerin yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerden olan hizmetlerin (yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni) Anayasa'nın 128. maddesinde nitelikleri belirtilen "kamu görevlileri" deyimi kapsamına girmeyen "yeminli serbest mimarlık ve mühendislik büroları"nca yerine getirilmesini Anayasa'ya aykırı bulmuştur.
6. Mimar, Mühendis ve Şehir Plancıları Mesleklerini Yapamaz Duruma Getirilmiştir
İmar Affı sonucunda oluşturulan yeminli özel bürolarda çalışan mimar ve mühendisler kendi mesleklerini yerine getirememişler ve birer idari, formalite işlem yapan eleman konumuna indirgenmişlerdir. Teknik elemanlardan yapıların güvenilir ve uygun olduğuna ilişkin rapor düzenlemeleri istenmiş ve teknik elemanlar ciddi bir sorumluluk altına sokulmuştur. Yapılan yasal düzenlemelerde meslek odaların görüşleri alınmamış, teknik elemanlara danışılmamıştır.
7. Yasallaştırılan Gecekondu Alanları Ranta Açılmıştır
Düşük yoğunluklu gecekondu alanları yasallaştırıldıktan sonra, bu alanlarda üretilen imar ıslah planları ile çok katlı yapılaşmaya gidilmiştir. Kamu Hazineye ait taşınmaz mallar üzerinde işgalciler lehine olacak spekülasyon politikasını uygulamıştır. Bu alanlar arsa karşılığı müteahhitlere verilmek sureti ile konut sahibi olunmuştur. Bu alanlarda yaşayan kiracılar yeni gecekondu alanlarına taşınmışlardır.
8. Gecekondulaşma Kamu Tarafından Özellikle Teşvik Edilmiştir
Türkiye'nin içinde bulunduğu kapitalistleşme sürecinde gecekondular emeğin ucuzlaması işlevini öngörmesi nedeniyle kabul edilmiştir. Ayrıca kaynakların konuta aktarılmaması için de konutların kişilerce üretilmesine izin verilmiştir.
Gecekondu sahibinin yoksulluktan kurtularak var olan düzene uyum sağlaması, çelişkilerin ve çatışmaların ortadan kaldırılması ve geleceğe yönelik umutlarının canlı tutulması imar afları ile öngörülmüştür. Başlarda sistem için tehlikeli görülen gecekondular zamanla korunma altına alınmıştır.
9. İmar Afları Kamuya Kaynak Transferini Sağlamamıştır
Düşük gelirli insanların bulunduğu gecekondu alanlarından kamuya bir kaynak transferi sağlanamamıştır. Ayrıca bu insanlar imar affı ile ilgili başvurularda bulunmamıştır. Çünkü gecekondu alanların büyük kısmı rant alanlarını oluşturmamaktadır. Ancak kentin imarlı kesimlerine yakın küçük bir kesimi bu olanaklardan yararlanmak için başvuruda bulunmuştur.
10. Yürürlükteki Mevzuat Yetersiz Kalmıştır
Göçe dayalı nüfus artışının yarattığı yoğun kentleşme sonucu ortaya çıkan barınma sorununu çözecek düzenlemeler getirilememiştir. 775 sayılı Kanun "gecekondu" olgusunu barınma/konut sorunu genelliği içinde değerlendirmesine karşın bu Kanun uygulanamamış, gecekondu alanları zamanla rant alanlarına dönüştürülmüş, denetim sağlanamamış, içinden çıkılmaz bir hal almıştır. 775 sayılı Kanun ile başarılı olunamamıştır. Bu başarısızlığın en önemli nedeni ise, anılan kanun kapsamında pek çok yetki ve görevle sorumlu kılınan yerel yönetimlere bu görevleri yerine getirecekleri kaynakların verilmeyişidir.
Kaçak yapılaşma sorunu bir yasa ile çözümlenmesi gereken bir sorun olarak görülmüştür. Gerekli örgütlenme ve parasal kaynak ayrılmamıştır. Sorun ülkenin içinde bulunduğu kentleşme düzeni, kentleşmeye yönelik politika kararları ve planlama kararları bütününde düşünülmemiştir.
11. Hazine Kamu Arazilerine Sahip Çıkmamıştır
Devlet kamu elinde bulunan arazilerin işgal edilmesi için gerekli önlemleri almamıştır. Bu araziler işgal edildikten sonra Devlet bu arazilerin kendisinin olduğunun farkına varmış ve buralardan kaynak yaratmayı düşünmüştür. Bu araziler kamunun elinde iken kamu yararına kullanılması gündeme getirilmemiştir.
YAPILACAK İMAR AFFI GERİ DÖNÜLMEZ SONUÇLARA YOL AÇACAKTIR
1. İmar Affı Birkaç Dolar İçin Yapılmaktadır
Geçmiş yıllarda yapılmak istenen imar aflarında; gecekondu alanlarının yenilenmesi ve yeni gelişme alanları yaratılması ile kentsel sorunları çözmek istenildiği ifade edilmesine rağmen bugün ne olursa olsun amaç kaynak yaratılması olduğu belirtilmektedir. Bunun dışında ortada bir sorun olduğu kabul edilmemekte, çözüm önerileri araştırılmamakta, imar affı sadece para elde edilmesine yönelik bir tahakkuk işlemi olarak görülmektedir. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sorunların çözümünde etkili olacak nitelikte kaynak arayışlarına gidilmemekte, örneğin ülkenin üretim yapma kapasitesinin arttırılması yeterince düşünülmemektedir.
2. Doğal, Kültürel, Tarihsel Alanlar İşgal Altındadır
Kamu arazilerinin işgal edilmesi ve bu işgalcilerin affedilmesi ile gelişen süreç bugün doğal, kültürel, tarihsel alanların tahrip edilmesine yol açmıştır. İmar afları ile hızlanan süreç doğal alanlara yayılmış ve kamu bu alanların işgaline göz yummuştur. Bugün işgal edilen bu alanların işgalcilere devredilmesi öngörülürken diğer taraftan hali hazırda işgal edilmemiş alanların da gelecekte hızla talan edilmesinin önünü açılmıştır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında kıyılar, mera, yaylak ve kışlalar, Boğaziçi alanları, ormanlar ile diğer doğal kültürel ve tarihsel alanlar tehdit altındadır.
3. Uluslararası Anlaşmalar, Avrupa Birliği Kriterleri ve Anayasa İhlal Edilmektedir
Ülkemizin de taraf olduğu uluslararası anlaşmalara göre belirlenen koruma alanları tehdit altındadır. Bu alanların korunması için gerekli önlemler alınmamaktadır. Ayrıca Avrupa Birliği'ne girmeyi hedef alan ülkemiz çevre konusunda gerekli duyarlılığı göstermemektedir. Çevre ekonominin önünde bir engel olarak görülmektedir.
Anayasa hükümleri açısından çevreyi korumak ve sağlıklı bir çevrede yaşamayı sağlamakla görevlendirilmiş ve yetkilendirilmiş olan Devlet, bu görevleri yerine getirmemekte, gerekli önlemleri almamaktadır. Hükümet Anayasanın çevre ve koruma ilgili hükümlerini engel olarak görmekte, bu hükümleri değiştirme yönünde gerekli girişimlerde bulunmaktadır.
4. İşgal Edilen veya Kullanılan Araziler Ne Suretle Olursa Olsun Elden Çıkarılmaktadır
Kamu arazileri sadece satış ile elden çıkarılmak istenmemektedir. Bu araziler satılması yanı sıra devredilmesi, tahsis edilmesi, terk edilmesi, kiraya verilmesi, üzerinde ayni hak tesis edilmesi gibi farklı ve çeşitli yöntemler izlenerek elden çıkarılması gündeme gelmiştir. Kamu tarafından belli süreler için kiraya verilen alanlar, satılmak istenmektedir.
5. İmar Afları Arazi, Yapı, Kullanım ve Dönüşüm Süreçlerinin Tümünü İçermektedir
Öncelikle imar afları yapılan değişikliklerle arazileri işgal edenlere devretme, üzerindeki kaçak yapıların affedilmesi, ruhsat ve eklerine aykırı yapıları kapsamaktadır. Ayrıca bu arazi ve yapıların gelecekte dönüştürülmesi, yenilenmesi ile bir rant kazanma aracı haline getirilmesi de hedeflenmektedir.
6. Gecekondu Yerini Kaçak Yapılara ve Kaçak Kentlere Bırakmaktadır
Ülkemizin içinde bulunduğu siyasal ve ekonomik koşullar nedeniyle gecekonduların yapılması farklılaşmıştır. Gecekondular tekil olarak yapılmamış, toplu olarak örgütlü güçlerce yapılmıştır. Sultanbeyli örneğinde olduğu gibi kısa süre içinde kamu arazileri işgal edilmiştir. Aynı şekilde doğu ve güneydoğu'da yaşanan olaylar nedeniyle hızlı ve yoğun göç olayları görülmüştür. Ortaya yeni kent parçacıkları çıkmıştır.
7. Özelleştirme Uygulamaları Kentsel Topraklarda Görülmektedir
Hükümetin özelleştirme politikaları çerçevesinde kamu arazilerinin özel mülkiyete devredilmesi de bir özelleştirme uygulamasıdır. Son yıllarda IMF, Dünya Bankası politikaları doğrultusunda sosyal devlet anlayışına ve kamu mülkiyetine karşı izlenen politikaların bir sonucudur imar afları.
8. Kamunun Küçültülmesi Politikaları Kaçak Yapılaşmayı Artırmaktadır
Kaçak yapıların yapılmasının engellenmesi için kamu tarafından sıkı bir denetim yapılması, imar mevzuatına aykırı hareket edenlerin cezalandırılması gerekmektedir. Ancak bugün kamu yönetiminde uygulanan politikalar neticesinde, kamu da denetim işlerini yapacak yeterli teknik eleman kalmamıştır.
Kamu kurumları imar mevzuatına aykırı yapılarla ilgili olarak aldığı yıkım kararlarını yerine getirmesi içinde gerekli araç ve gerece sahip bulunmamaktadır. Yıkım ile ilgili yapılan ihalelerde zaman almaktadır.
9. Kamu Kurum ve Kuruluşları Kaçak Yapıları Teşvik etmektedir
Yerel yönetimlere geniş yetkiler verilmesine rağmen, belediyelerin sağlıklı ve yeterli denetlenme yapmasına ilişkin etkin bir sistem getirilmemiştir. Ayrıca yasalardaki nüfus sınırlamasına bile uymayan her yerde küçük belediyeler kurulmuştur. Su havzalarında, orman kenarında, sulak alanlarda, kıyılarda ve diğer alanlarda kurulan belediyeler seçim yatırımı, ekonomik, sosyal ve teknik nedenlerden dolayı kaçak yapılaşmaya göz yummuşlardır. Hatta kaçak yapılaşmanın hızlı ve etkin bir şekilde olması yönünde yönlendirici bir rol oynamışlardır.
Kanun koyucu konumunda olan merkezi yönetimlerde, yürürlüğe giren kanunlar, bu kanun ve yönetmeliklerde getirdikleri yoruma açık hükümlerle, değişikliklerle kaçak yapılaşmanın önlenmesi konusunda açık ve net bir tutum almamıştır. Yaratılan hukuki boşluklar ile talana ve yağmaya ortak olmuşlardır.
10. Kaçak Yapıların Oluşturduğu Maliyetler Hesaplanmamaktadır
Kaçak yapılar belli bir planlama dahilinde yapılmadığı için bu alanlara teknik ve sosyal altyapı yatırımlarının götürülmesi çok daha büyük maliyetlere mal olmaktadır. Teknik altyapı açısından yüksek maliyetler oluşturacağı için seçilmeyecek alanlar da yerleşim yerleri kurulmaktadır. Yerleşim yerlerinin sağlıksız ve güvenli olmaması da kamuya ciddi yükler getirmektedir. Ayrıca orman, kıyı, sit gibi doğal varlıklara verilen tahribatlar nedeniyle turizm açısından kayıplara neden olunmaktadır. 11. İmar Affı Seçim Yatırımı Olarak Gündeme Getirilmektedir
2004 yılında yapılacak yerel yönetim seçimlerinden önce imar affı çıkarılmak istenmektedir. Amaçlanan işgal edilmiş alanlarda yaşayan kişilere işgal ettikleri arazilerin kendilerine devredileceği ve bir fırsat yaratılacağı yönünde umutlar verilmektedir. Kendilerine güven duygusu verilmek istenmektedir. Özellikle işgalci konumunda bulunan ve kendi seçmen tabanlarını oluşturan kişiler hedeflendiği gibi, diğer kesimlerinde desteğinin alınması öngörülmektedir. 12. Yaşanan Afetlere Karşın İmar Affı Getirilmektedir
17 Ağustos 1999 tarihinde Marmara Bölgesi'nde meydana gelen ve 17 bin kişinin ölümüne neden olan 7.4 büyüklüğündeki depremden sonra TBMM'de grubu bulunan siyasi partilere mensup milletvekilleri, deprem felaketiyle ilgili alınan ve alınması gereken tedbirler konusunda Meclis Araştırması Açılması için önerge vermişlerdir. 23 Ağustos 1999 tarihinde Genel Kurulu'nda Meclis Araştırması açılmasına karar verilmiş ve 23 Aralık 2000 tarihinde TBMM Genel Kurulu'nda görüşülmüştür. Komisyon Raporu önerilerinde; gecekondulaşma ve kaçak yapılaşmayı teşvik eden imar affı politikasından vazgeçilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu rapora rağmen bugün imar affı tekrar gündeme gelmiştir.
Afet zararlarının en etkili olduğu alanlar, mekansal planları yapılmadığı için jeolojik açıdan riskli olan yerleşmelerdir. Ayrıca afete yönelik mekansal plan kararların olmaması afet öncesi zararların önlenmesini engellemektedir. Yapıların imar mevzuatına uyulmadan (Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik hükümlerinin yerine getirilmemesi, zemin etüdlerin yapılmaması, Afete Dayanaklı Projelerin Üretilmemesi, inşaatın güvenlik açısından denetlenmemesi, yapının kullanımında afet riskli tadilat ve ilavelerin yapılması vb.) ruhsatsız, ruhsat eklerine yapılması da yapıların olası afetten etkilenmesine neden olmaktadır.
İmar afları ile işgalcilere arsa ve arazilerin devredilmesi, imar mevzuatına aykırı yapılara yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni verilmesi ile yapıların yasallaştırılması, rant amacıyla yapılaşma hakkı verilmesi, buralarda yaşayan insanların can ve mal güvenliğini hiçe saymak anlamına gelmektedir. Çünkü yapı ruhsatı ve yapı kullanma iznin verilmesi, kentsel planlara ve imar mevzuatına, teknik kurallara uygun olarak yapılaşmış, yani afete dayanıklı yapı olduğu belgelenmiş olmaktadır. Ancak bu belgeler birer (tapu, yapı ruhsatı, yapı kullanma izni) kağıt parçası olmaktan öte bir anlam taşımamış olmaktadır.
KAPSAMLI VE GENEL BİR AF BEKLENTİSİ
Hükümet gündeme getirdiği "imar affı" çalışmalarını kararlıkla sürdürmektedir. Öncelikle kamuya ait arazi ve arsaların devredilmesi, satışı, terk edilmesi, kiraya verilmesi, ayni hak tesis edilmesi ve satılması öngörülmektedir. Bunların gerçekleştirilmesi için Anayasa'da yer alan sosyal devlet ve kamu, toplum yararına ilişkin hükümleri değiştirmektedir. Bunların gerçekleştirilmesi süreci ile birlikte imar mevzuatına aykırı her türlü yapının affedilmesi de yakın bir zamanda gündeme gelecektir. İmar affı arsa, arazi, yapı ve kullanım ve dönüşüm aşamalarının bütününde gerçekleştirilmekte, kıyıların, Boğaziçi, sit, orman ve milli park alanlarının talanına kadar genişlemekte ve kaygı verici bir hal almaktadır. Bu zihniyet ülkeye en büyük yapabileceği kötülüğü yapmaktadır. Bütün bu düzenlemelerin düzeltilecek bir tarafı bulunmamakta olup, karşı çıkılarak reddedilmesi gerekmekte ve bu noktada başta toplum ve kamu yararından yana olan milletvekilleri olmak üzere herkese önemli görevler düşmektedir.
TMMOB
Şehir Plancıları Odası

Çerez Politikası & Gizlilik Sözleşmesi

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz

kişisel verilerinizin Odamız tarafından işlenme amaçları konusunda detaylı bilgilere KVKK sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

"/>