Etik İlkeler Özlük Hakları

8 KASIM DÜNYA ŞEHİRCİLİK GÜNÜ

2004-11-08 / 2004-11-08

Dünya Şehircilik Günü Kolokyumlarında son üç yıldan bu yana birbirini tamamlayan temalar ele alınıyor. 1998 yılında geçen yüzyılın bir değerlendirmesi yapıldı. 1999 yılında yüzümüzü geleceğe çevirdik ve 3. Binyılda kentleri ele aldık. Bu yıl ise Türkiye‘de ve dünyada gelecekteki kentleşme ve kent planlamayı ele alıyoruz.

Geleceği Planlamak;
Dünya Şehircilik Günü Kolokyumlarında son üç yıldan bu yana birbirini tamamlayan temalar ele alınıyor. 1998 yılında geçen yüzyılın bir değerlendirmesi yapıldı. 1999 yılında yüzümüzü geleceğe çevirdik ve 3. Binyılda kentleri ele aldık. Bu yıl ise Türkiye‘de ve dünyada gelecekteki kentleşme ve kent planlamayı ele alıyoruz.

Mesleğimiz ve kentlerimiz açısından geleceğe ilişkin umutlarımızı artıracağına inandığım 24. Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu‘nu gerçekleştirdiğimiz bugünlerde, meslek alanımızın ve kentlerimizin içinde bulunduğu duruma ilişkin görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Planlama Eğitimi
Üniversitelerimizin şehir planlama bölümlerinde okuyan öğrencileri, eğitime başladıkları andan itibaren meslekdaşımız olarak görüyoruz. Bu nedenle meslek alanımızda geleceğe ilişkin umutlarımızı diri tutmanın yolunun da mesleğe ilk adımın atıldığı okullarda verilen eğitim kalitesindeki yükselişten geçtiğine inanıyoruz.

Bugün ülkemizde 10 ayrı üniversitede sürdürülen şehir planlama eğitimi sonucunda, her yıl 250 kişiyi aşan yeni mezun şehir plancısı‘ndan söz edilir hale gelmiştir. Mezun olan plancı sayısında yaşanan hızlı artışa paralel olarak şehir planlama eğitiminin kalitesinde ise hızlı bir düşüş eğilimi gözlenmektedir. Eğitim kalitesinde yaşanan bu düşüş tümüyle meslek alanımıza, meslekdaşlarımızın ürünlerine ve ülkemiz kentlerine yansımaktadır.

Özellikle etik konusunda yeterli eğitimi alamamış olan şehir plancıları, mezuniyetinden sonra çok kısa süre içinde, son yıllarda beyinlerine kazınan işbitiricilik ve köşe dönmecilik gibi ideallerin etkisi altında kalmaktadır.

Aldıkları eğitim sonucunda edindikleri mesleğin birikimlerini, ne adına ve ne amaçla kullanması gerektiğinin ayırdında olmayan şehir plancıları, kullandıkları araçlar ne olursa olsun, geliştirdikleri planlama teknikleri ne olursa olsun kentlerimize olumlu bir katkıda bulunamayacaklardır.

Tetikçiler!
Bugün; kamu adına ve kamu yararına, özgürce ve etik planlama kararı üretme sürecini yaşaması gereken Şehir Plancılarından bazıları var olan yasal düzenlemeler ile tanımlanmış, sınırlandırılmış ve tıkanmış imar planı üretim sürecinde, kamuda çalışıyor da olsalar, serbest çalışiyor da olsalar, birçok politikacının ve yerel yöneticinin hizmeti bir borç bildiği, emrine girdiği, sermayenin ve rantiyenin "Tetikçisi" olmaya zorlanmıştır.

Bugün, meslek alanımız içinde, benzer eğitim sürecinden geçmiş kişiler arasında dahi, plan üretme sürecinde "Karar Verici"nin kim olduğu konusunda farklı görüşler dillendirilir, tartışılır hale gelmiştir. Aslında hiç tartışmasız, karar vericinin Şehir Plancısı olduğunu savunması gerekenlerin bu tartışmayı yapar hale gelmiş olmasının iki temel nedeninden söz edilebilir; Bunlardan ilki; var olan yasal düzenlemeler ile plan kararını üreten şehir plancılarının üzerinde oluşturulan sicil baskısı ve bunun sonucunda yaşadıkları sinmişliktir.

İkincisi ise; plan yapımı aşamasında karar verici olması gereken şehir plancılarından bazılarının, içinde bulundukları ekonomik sıkıntların da etkisiyle, meslek etiğini hiçe sayarak, kararı plancıdan önce verenlerin kirli elleri durumuna gelmiş olmasıdır.

Yine de gerek kamu kurumlarında çalışan ve gerekse serbest çalışan birçok şehir plancısı meslek etiğine uygun çalışma ve davranışları ile meslek onurunu koruma yolunda güçlü bir direniş sergilemektedir. Mesleğini ve kentini savunma bilinciyle hareket eden bir çok şehir plancısı, kısa süre içinde çalıştıkları kurumlarda baskı, sürgün ve dışlanmaları yaşamaktadır.

Oturdukları koltuklarından meslekdaşlarına ve meslek alanına yüksekten bakmayı seven, koltuklarını mesleklerinden fazla kollayan bazı şehir plancıları ise attıkları imzalar nedeniyle getirilen eleştirilere karşı, konumlarının "ikiyüzlü" olmayı gerektirdiğini söyleyerek savunmaya geçmektedirler.

Deprem
17 Ağustos depremi sonrasında yaşanan yıkımda, ortaya çıkan binlerce can kaybında ve bazı kentlerin tümüyle yok olmasında en önemli etkenin ülkede sürdürülen plansızlık politikası olduğu çok açıktır. Üst düzey yöneticileri ve politikacıları kaçak yapı temeli atma meraklısı olan, her seçim öncesi aldıkları yasa tanımaz kararlarla, kentlerini duvar yığınına çeviren yerel yöneticileri olan, kentleri planlama yetkisini bir yönetmelikle "Emekli İkramiyesi" durumuna getirerek dağıtan, hiç eğitimini almadığı bir konuda ahkam kesen bir zümreyi yaratan bu ülkede, deprem sonrasında ortaya çıkan onbinlerce can kaybını "takdiri ilahi" olarak görmek tam bir aymazlıktır.

Konuya ilişkin bilinçli söz söyleyen bir çok kişi ve kurumun uyarısına rağmen, deprem bölgesinde süren uygulamalara bakıldığında yaşananlardan hiç ders alınmadığı, söylenenlerin de hiç anlaşılmadığı ya da anlamak istenmediği görülüyor.

Eksikliğinden hep söz edilen, üst ölçekli plan niyetine hazırlanan, deprem bölgesindeki kentlere dayatılan 1/25000 ölçekli içeriği boş, hiç bir ciddi araştırmaya dayanmayan, katılımı tümüyle dışlayan ayrıca gelen baskılar sonucu, çıkarılan genelgelerle kat artışı kararı getiren, rant dağıtım grafiği kılıklı, Çevre Düzeni Planları ile deprem bölgesinin planlandığı iddia ediliyor. Oysa, deprem sonrasında yapılan yasal düzenlemelerle planlama tümüyle devre dışı bırakılmaya çalışılıyor.

Kalıcı konutlar için hızla yapılan yer seçimleri bölgedeki sorunu daha da karmaşıklaştırıyor. Deprem bölgesinde geçmişte unutulan planlama, deprem sonrası hatırlanırken bugün yeniden safdışı bırakılıyor. Yıkımı yaşamış kentler için hiç bir proje ve çözüm önerisi geliştirilmediği gibi, hızla hazırlanması istenen yeni "imar planları"ndan ve plancılardan bir mucize yaratmaları bekleniyor.

Yeni Yasal Düzenlemeler ve Özelleştirme
Planlamanın yeni yasal düzenlemelere, yeni kurgulamalara ihtiyacı olduğundan söz edildiği bir zamanda, yaşanan deprem ve depremin acı sonuçlarının etki altına aldığı bir ortamda, birbiri ardına çıkarılan yeni yasal düzenlemelerin eskiyi aratır nitelikte olduğu görülüyor.

Her alanda yoğun bir özelleştirmenin dayatıldığı ülkemizde, yeni yasal düzenlemeler yapılırken de vahşi, özelleştirme kurgulu düzenlemeler dikkati çekiyor.

Tek çözüm gibi sunulan özelleştirmeler sonucunda; yıllar süren yatırımların ve değerlerin elden çıkarılması, kentlerde geri dönülmez hafıza yitirmelerine yol açıyor. Geçmişten geleceğe aktarılması gereken değerler bir bir elden çıkarken, bir çok kentimizde artık kent merkezlerinde kalan, kentlerin kimlik kazanmasında önemli bir pay sahibi olan tesisler arsaları nedeniyle holdinglerin iştahını kabartıyor.

Özelleştirilen kent merkezlerindeki bu tesislerin düşük yapı yoğunluklu arazileri yoğun ve yüksek yapılaşmalara dönüştürülüyor. Bu şekilde kent merkezlerinde yaşanan sorunlar katlanırken, yılların birikimi olan ulusal varlıklarımız tümüyle elden çıkarılıyor.

Özelleştirmelerle, sadece geçmişten bugüne gelebilmiş birikimler yok edilmiyor. Artık özelleştirme her alanda yaşamımıza giriyor. Devletin asli görev ve yetkilerinden olan mevzuat üretimi bile (üstelik uluslararası bir finans kurumu kredisiyle) ihale konusu yapılabiliyor. Kamuya ait olması gereken görev özelleştirilerek, kentlerde her açıdan özelleştirmeyi temel alan, meslek odalarını da dışlayarak yasa tasarısı hazırlanabiliyor. Bu şekilde hazırlanan 3194 sayılı yasa ve yönetmeliklerinin revizyonu çalışması, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı‘nca, parçalanarak, değiştirilerek, kararnamelerle ve yönetmelik değişiklikleri ile yürürlüğe sokuluyor. 10 nisan 2000 tarihinde çıkarılan 595 sayılı "Yapı Denetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname" ve 2 eylül 1999 tarihinde resmi gazetede yayımlanan yönetmelik değişiklikleri bu konudaki somut örnekler olarak gösterilebilir.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi‘ne ihale edilerek hazırlatılan revizyon tasarısında ilk kez adına rastladığımız "Yapı Denetim Kuruluşları", tasarıdaki bütünlüğünden koparılarak, bir Kanun Hükmünde Kararname ile hayata geçirildi.

TMMOB içinde son yıllarda sıkça tartışılan ve bazı meslek odaları tarafından ısrarla gündeme getirilmeye çalışılan ve büyük tepki alan "Yetkin Mühendislik","Uzman Mühendislik" kavramları da böylece yasal düzenlemelerdeki yerini aldı. Kamu adına kamu kurumları eliyle yapılması gereken Yapı Denetimi, özelleştirilerek kar amacı güden şirketlere devredildi.

Uzman mühendislik ve mimarlık kavramları yürürlüğe sokularak, yeni mezun olan mühendis ve mimarlar ucuz emek gücüne dönüştürülmek isteniyor. Yeni düzenlemeler ile üniversite eğitimi sonrasında mesleki yeterlik için belirli bir süre usta/çırak eğitimi süreci dayatılıyor.

595 sayılı KHK‘nin çıkarılmasında temel alınan revizyon taslağında ve ayrıca Bayındırlık Bakanlığı tarafından hazırlanan bazı taslaklarda imar planlarının denetiminde de benzer bir düzenlemenin yer alıyor olması endişelerimizi artırıyor.

2 eylül tarihinde yürürlüğe sokulan yönetmelik değişikliklerinin maddeleri arasına sıkıştırılan, önemsiz bir not izlenimi verilmek istenen, standartlar tablosu dip notu ile özelleştirme planlama kararlarına yansıtılıyor. Özel eğitim kurumları ve özel sağlık tesisleri kavramı planlara yerleştiriliyor.

Son iki yıl boyunca sürekli tartışılan ve bir "Reform" oldugundan söz edilen, batmış durumdaki belediyelerin kurtuluşu gibi sunulan "Yerel Yönetim Reformu Yasa Tasarısı" geçen süre içinde, özellikle yetki paylaşımında yaşanan sorunlar nedeniyle sürekli tırpanlandı. Sözde reform tasarısı‘nın içi tamamen boşaltıldı. Yerel yönetimlerin baskılarına ve tepkilerine rağmen taslak yasalaştırılamadı. Kimi kesimler tarafından, kentlerimizin en büyük sorunu olarak gösterilen, kentin imarlı kesiminde yaşayan varsıl kentliler tarafından kentlerinin "çirkin yüzü" olarak anılan, ancak çıkarılan imar aflarıyla desteklenen, cesaretlendirilen politik malzeme haline getirilen gecekondu alanları için hiç bir kalıcı proje geliştirmeyen devletin bu alanlarda yaşayan yoksul halkı bütçe açıklarına yama yapma niyeti ile ortaya attığı, hazine arazilerinin işgal edenlere satılması düşüncesi ise yeni bir imar affından başka bir yenilik ifade etmiyor.

Yerel Yönetimler ve Öncelikleri
Merkezi yönetimlerin kentlere bakış açısında var olan politik faydacı yaklaşımın bir benzeri de bazı yerel yönetimlerin uygulamalarında karşımıza çıkıyor. Kentlerde yaşayan tüm halk kesimlerine eşit hizmet götürmesi gereken, var olan sorunların çözümünde önceliklerini bir program çerçevesinde belirlemesi gereken belediyelerin birçoğu bugün yalnızca günü kurtaracak projelere yöneliyor.

Kentlerin tüm sorumluluğunu üstlenmiş olan ve geçmişten gelen mirası geleceğe taşıma sorumluluğunu üstlenmiş olan belediyelerin birçoğu çalışanlarının maaşlarını ödeyemez durumda. Bir çok belediye ise SSK ve diğer kamu kurumlarına olan borçları nedeniyle haczedilmiş durumdadır.

Ancak özellikle büyükşehir belediyelerinin ve diğer bazı belediyelerin uygulamalarına bakıldığında ise var olan kıt kaynakların son derece plansız ve dengesiz bir dağılımla kullanıldığını görüyoruz. Yapılan uygulamalar kentlerin geleceğine yönelik uygulamalar olmaktan çok günü kurtarmanın ve hızlı para aktarmanın araçları olarak gerçekleştiriliyor.

İçi Boşaltılan Belediyeler!
Ankara örneğinde olduğu gibi kentin yapılmış tüm üst ölçekli plan kararlarına aykırı, ulaşım ana planına aykırı, ulaşım sorununa kalıcı çözüm olmaktan uzak, bir çok düzenleme ve yatırım trilyonlar harcanarak yapılabiliyor. Yapılan uygulamalar var olan sorunlara kalıcı hiç bir çözüm getirmezken, kentin çözüm bekleyen sorunları geleceğe taşınıyor. Kent merkezinde trafiği hızla akıtmayı amaçlayan, bilime ve planlama ilkelerine aykırı, kent merkezindeki yolları otoyola dönüştürecek düzenlemelere her gün bir yenisi eklenebiliyor.

Kentlerin gerçek sorunlarına çözüm üretemeyen, ancak "Belediye Çok Çalışıyor" izlenimi vermeyi amaçlayan benzer örneklere bir çok belediyede rastlıyoruz. Üstelik bu tür yatırımların finansmanı için var olan yatırım bütçelerinin büyük bölümünün harcanmasının dışında, geçmiş yılların birikimi olan, kamuya ait bir çok mülk elden çıkarılmakta, kıt olan kaynaklar tüketilmekte, böylece son günlerin moda soygun biçiminin değişik bir versiyonu sergilenerek "belediyelerin içi boşaltılmaktadır."

Orman Talanında Üniversite Dönemi!
Ülkemiz kentlerinde yaşanan talan ve soygun bir başka boyutuyla kentlerimizin yakın çevrelerini ve doğal yaşam alanlarımızı da tehdit ederek sürüyor. Ülke ormanlarında, kıyılarda 2. konutlarla başlayan talan, vakıf üniversiteleri eliyle yeni bir aşama kaydetti. Yargı tarafından iptal edilmesine rağmen, yapılan kaçak yapıların temeli Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından atıldı. Açılışı da Cumhurbaşkanı tarafından yapılan Koç ve Sabancı Üniversiteleri işgal ettikleri orman alanlarını hala terk etmedi. Yaşanan bu süreç "orman talanında üniversite dönemi" olarak tarihe geçti.

Gücünü ve desteğini devletin üst düzey yöneticilerinden alan ulusal ve ulus ötesi sermayenin yatırım adı altında sürdürdüğü talan, İzmir‘de Kemalpaşa ve Torbalı Ovalarını, Bursa Ovasını, Sakarya Ovasını ortadan kaldırırken, körfezler canlı yaşamaz duruma geldi.

Tahkim yasası ile desteklenen ulusötesi sermaye İznik gölü kenarında Cargill eliyle, Bergama köylerinde Eurogold eliyle, Sakarya‘da Toyota eliyle, Gölcük‘de Ford eliyle doğal yaşam alanlarımıza geri dönülmez zararlar vermeyi sürdürüyor.

Ve Gelecek...
Geçmişten bu yana yaşadığımız bunca olumsuzluğa rağmen, başta devletin en üst noktasında yaşanan değişim olmak üzere, şehir plancıları olarak geleceğe yönelik umutlarımızın yeşermesini sağlayan gelişmeleri de dikkate alarak; Bundan böyle "istenirse Çankaya‘nın bahçesini bile veririm", "verdimse ben verdim", "patates otomobilden daha mı değerli" ve "göç yolda düzelir" gibi planlama karşıtı veciz ! sözleri artık duymak istemiyoruz.

Meslek odalarının örgütlenmelerinin önüne 12 eylül sonrasında çıkarılan tüm düzenlemelerin yasalarımızdan çıkarıldığı, demokratik örgütlenme özgürlüğünün hayata geçirildiği bir ülkede yaşamak istiyoruz. Yasa koyucuların öncelikle meslek odalarının ve sivil toplumun katılımı içine sindirmesini, kamu yararı ilkesine uygun, doğal yaşam alanlarını korumayı ilk amaç edinen yeni yasal düzenlemelerin gün geçirmeden yapılmasını diliyoruz.

Küreselleşme ve Özelleştirme dışındaki çözümleri görmeyen at gözlüklü, kentleri ve kentlerde yaşayan yoksul çoğunluğun konut sorununun çözümü olarak ortaya çıkan gecekonduları bütçe açıklarına yama, boşaltılan bankalara para ve yandaşlara kamu arazilerini peşkeş çekmenin kılıfı yapmak isteyen bir ülke yönetimi görmek istemiyoruz.

Yönetimine geldikleri belediyelerin kentin tüm kesimlerine eşit hizmet verme aracı olduğunu bilen, kamu yararının bilincinde, planlamaya saygılı, planlama kararlarını yandaşlara çıkar sağlama aracı olarak görmeyen yerel yöneticiler istiyoruz.

Kamu kurumlarında çalışan şehir plancılarının amir/memur kıskacından ve sicil baskısından kurtarılmasını, bağımsız, özgür karar üretme ortamına kavuşturulmasını istiyoruz.

İmar Planı ile yapılanın planlama değil, kentsel rantların paylaşımı olduğunun bilinmesini, bu paylaşıma alet edilen şehir plancıların bu konumdan kurtarılmasını ve gerçek anlamıyla planlamanın artık yaşama geçirilmesini istiyoruz.

Şehir planlama eğitiminde kalitenin yükseltilmesini, diplomalı işsizler ordusundaki şehir plancısı oranındaki artışın durdurulmasını istiyoruz.

Şehir planlama konusunda hiç bir eğitim almadan, çalıştıkları kurumlarda geçen yılların karşılığında, mimarlara emekli ikramiyesiyle birlikte hediye edilen plan yapım yetkisinin hiç zaman geçirmeden iptal edilmesini istiyoruz.

Meslek alanımıza yönelik tecavüz ve suçların göstergesi durumuna gelen depremde ortaya çıkanın, FAY hattı değil PAY hattı olduğunu haykıran ve sorumlulardan hesap sorulmasını isteyen deprem bölgesi halkının geleceğe ilişkin mesajı ile sözlerimi sonlamak istiyorum; Depremi unutmadık... Unutmayacağız, Unutturmayacağız...

Necati Uyar
TMMOB Şehir Plancıları Odası Genel Başkanı

TMMOB
Şehir Plancıları Odası

Çerez Politikası & Gizlilik Sözleşmesi

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz

kişisel verilerinizin Odamız tarafından işlenme amaçları konusunda detaylı bilgilere KVKK sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

"/>