Etik İlkeler Özlük Hakları
DŞG 44 | KRİZ (2020)

Çağrı Metni

Mevcut kapitalist birikim stratejisi yeryüzünün birçok farklı bölgesinde yıkım, yoksulluk, tahribat ve eşitsizlikler yaratmaya; var olanları ise derinleştirmeye devam etmektedir. Günümüzde ekonomik krizin vardığı boyutlar öylesine derinleşmiştir ki ekonominin çöküşünü ifade eden göstergeler Büyük Buhran veya II. Dünya Savaşı dönemindeki verilerle kıyaslanabilir hale gelmiştir. Ekonomik anlamda çöküşü kaçınılmaz olarak yaratan ekonomik paradigma, ekolojik anlamda da dünyamızı yıkımın eşiğine sürüklemiş durumdadır. Küresel ısınma, çevre kirliliği gibi olgular artık tek tek ülkelerden öte tüm dünyanın ortak ve acil çözülmesi gereken sorunları haline gelmiştir. 

Kapitalizmin, doğanın/mekânın üretimi ve yeniden üretimindeki rolü düşünüldüğünde mekânsal pratiği  belirgin halde görülmektedir. Emeğin ve sermayenin yeniden üretimi kadar mekânın yeniden üretimi de kapitalist birikim için elzemdir. Günümüz kapitalist kentleşme politikaları kentleri; üretimden nispeten daha kopuk, büyük oranda inşaata ve tüketime dayalı bir ekonomik düzenin içerisinde konumlandırırken  bu durum eşitsizlikleri derinleştirip, kırsal alanların tahribatını da arttırmaktadır. İnşaat odaklı kentleşme kurgusu, kırsal alanları tüketip üretim potansiyelini zayıflatırken, gıda krizi her geçen gün boyutu artan ve yaşamı tehdit eden bir soruna dönüşmektedir.

Bu krizler her ne kadar birbirinden bağımsız gibi görünse de kapitalizmin içsel çelişkilerinden beslenen, birbirleri ile doğrudan ilişkili sorun alanlarıdır. Gündelik yaşamımızı ve yaşam alanlarımızı saran bu sürekli kriz halinin en son halkası pandemi süreci ile kendini göstermiştir. Pandemi süreciyle birlikte birçok boyutta halihazırda var olan krizler, daha da belirgin hale gelmiştir. Ancak pandemi süreci tüm dünyada ve özellikle ülkemizde adeta bir milat biçiminde gündeme getirilmekte; yeni normal, Covid19 sonrası süreç gibi adlandırmalarla şu an ve öncesinde yaşanan süreçlere dair tarihsel sebep sonuç ilişkisi bilinçli şekilde koparılmak istenmektedir. Ekolojik alanların tahribatı ve emeğin sömürüsü başta olmak üzere, yoksulluk, göç meselesi ve göçmenlerin yaşam koşulları, kutuplaşma, toplumsal cinsiyet eşitsizliği  gibi sorun alanları pandemi sürecinde daha da yakıcı konular haline gelmiştir. 

Kamusal hizmet sunumunda ve kamu mülkiyetindeki üretim alan ve arsalarındaki özelleştirme politikaları, tüketime dayalı gündelik hayat pratikleri, kent içerisindeki kamusal alanların yapılaşmaya açılması, yapılaşma süreçlerinde afet risklerinin göz ardı edilmesi gibi önemli sorunların perdelenmesinde pandemi sürecinin bir manipülasyon aracı olarak  kullanıldığına tanık olmaktayız.  Yaşam alanlarımıza dair değişim değeri odaklı kentleşme politikalarına ek olarak pandemi, toplumsal politikaların bir kenara bırakılarak, bulaşının önlenmesi ve/ya salgın nedeniyle (yeni-gelecek) kapatılma süreçlerinin olağanlaştırılması bağlamında bir meşrulaştırma süreci yaratılması yoluyla kentsel, kırsal ve kamusal alanların biçimleri ve kullanımları yeniden değiştirilerek yapılı çevre üretimi üzerinden sermaye birikimi hareketlendirilmeye çalışılmaktadır. 

Tam da bu noktada, pandeminin küresel ölçekte ve ülkemizde izlenen hatalı politikaların ve plansızlığın bir sonucu olarak geç kalınmış kararlarla kitlesel ölümlere yol açan bir afet haline geldiği; iklim krizi, ekonomik krizi, kamusal hizmet krizi vb. diğer krizlerle sıkı bir nedensellik bağı içeren kaçınılmaz bir sonuç olduğu söylenebilir. Pandemi sürecinden sonra, uzun yıllardır uygulanan hatalı politikaların radikal bir biçimde değişebilmesi için, yaşanan çoklu ve sürekli kriz halleri bir bütün olarak ele alınmalı ve çözüm arayışlarına gidilmelidir. Yeni bir sürecin başlangıcı ancak bu şekilde mümkün olabilir. 

Yaşadığımız sorunlar, esasen birbirini sürekli takip eden ve besleyerek büyüten krizlere dayanmaktadır. Bu gerçeğin altını çizerek, kentlerimizi ve gündelik yaşamımızı sağlıklı, güvenli, müreffeh ve eşitlikçi biçimde planlama hedefinin önemini ve tüm bu krizlerin yoğunlaşarak çoğalmasına olanak veren mekanın, aynı zamanda da bu sorunları çözmek adına en önemli araçlardan biri olduğunu bir kez daha hatırlatmak gerekmektedir.

Bu noktada, geçmişten bugüne birikerek aktarılan ve pandemi süreciyle birlikte üzeri örtülmeye çalışılsa da daha da belirginleşen çok boyutlu sorun alanlarını geniş ve kapsayıcı bir biçimde tartışmak üzere 44. Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu`nun teması KRİZ olarak belirlenmiştir. Kriz anlarının devrimci dönüşümler açısından elverişli bir ortam sunduğu bilinciyle, yaşanan sorunların tespiti ve çözüm önerileri doğrultusunda yapılacak tartışmaların son derece önemli olduğunu düşünüyoruz.

Bu çerçevede tüm ilgili kesimleri aşağıda belirlenen konu başlıklarında sunulacak bildirilerle Dünya Şehircilik Günü 44. Kolokyumu`na destek vermeye ve zenginleştirmeye davet ediyoruz.

 

Konular

 

  • Kentleşmenin ve Planlamanın Krizi 
  • Büyüme Odaklı Kalkınma Paradigmasının Krizi
  • Kırsal Alanların Krizi
  • Gıda ve Gıdaya Erişimin Krizi
  • Ekolojik Kriz 
  • Afetler
  • Koru(yama)ma Krizi
  • Yönetim ve Meşruiyet Krizi
  • Merkezi ve Yerel Yönetim İlişkilerinin Krizi  
  • Kamusal Hizmet Sunumunun Krizi
  • Ulaşım İlişkileri, Hareketlilik ve Pandemi
  • Pandemi Sürecinde Kentsel Yaşam (sağlık, psikoloji, vb.)
  • Pandemide Emek Süreçleri ve Mekan   

 

Kurullar

 

BİLİM KURULU

Prof. Dr. Nesrin Algan Doç. Dr. Doğan Dursun Prof. Dr. Aykut Çoban Doç. Dr. Bülent Duru Doç. Dr. Gül Köksal Dr. Ali Kemal Çınar Dr. Güldem Özatağan Dr. Öğr. Üyesi Arzu Taylan Susan Doç. Dr. Ezgi Orhan Prof. Dr. Burcu H. Özüduru Prof. Dr. Aziz Konukman Doç. Dr. Tuba İnal Çekiç Prof. Dr. Nuran Zeren Gülersoy Prof. Dr. Azime Tezer Doç. Dr. Eda Beyazıt Prof. Dr. Fatih Terzi Doç. Dr. Aslı Öğüt Erbil Doç. Dr. Seda Kundak Doç. Dr. Sevim Budak Dr. Öğr. Üyesi Emel Karakaya Ayalp Doç. Dr. Koray Velibeyoğlu Dr. Öğr. Üyesi Ali Cenap Yoloğlu Dr. Öğr. Üyesi Bahar Aksel Enşici Prof. Dr. Çağatay Keskinok Prof. Dr. Murat Balamir Prof. Dr. Osman Balaban Doç. Dr. Meltem Şenol Balaban Dr. Öğr. Üyesi Nur Sinem Partigöç Prof. Dr. Duygu Gökçe Dr. Öğr. Üyesi Pervin Şenol Prof. Dr. Saliha Betül Şengezer Doç. Dr. Cemal Cenk Hamamcıoğlu Doç. Dr. Serkan Kemeç

 

YÜRÜTME KURULU

Doç. Dr. Kübra Cihangir Çamur Doç. Dr. Pelin Pınar Giritlioğlu Dr. Ebru Manavoğlu Dr. Gencay Serter Akif Burak Atlar Ayhan Erdoğan Ayşecan Akşit Ceren İlter Deniz Kimyon Tuna Dilek Karabulut Hülya Çetinkaya Oktay Kargül Ömer Dursunüstün Pınar Yurdadön Sultan Karasüleymanoğlu Zafer Mutluer

Takvim

 

Kolokyuma bildiri özeti gönderme için son tarih: 21 Ağustos 2020

Kolokyum bildirilerinin değerlendirilmesi ve kabul bildirimi: 18 Eylül 2020

 

Program

 Kolokyum programı ekte yer almaktadır.

DŞG Bildigesi

 

8 Kasım Dünya Şehircilik Günü kapsamında düzenlenen Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu`nun 44.`sü bu yıl, küresel sermayenin, yönetimlerin, emeğin, bunlarla bağlantılı mekan üretim süreçlerinin ve dolayısıyla meslek alanımızın çeşitli çıkmazlar içinde olduğu koşullarda gerçekleştirilmektedir. 2020 yılının başından itibaren deneyimlediğimiz pandemi süreci; iktisadi, siyasal ve toplumsal sonuçlarıyla mevcut çıkmazları derinleştirmiş ve daha yıkıcı bir hale getirmiştir. Buna rağmen, yaşanan çok boyutlu kriz süreçlerini görünmez kılmak için yöneticiler tarafından pandeminin araçsallaştırıldığı gözlemlenmektedir. Tam da bu nedenle, iktisadi, toplumsal, ekolojik, mekansal düzlemlerde yaşanan kriz durumlarını tartışmak ve içinde bulunduğumuz dönemi; dönemin dinamiklerine karşılık gelen bir kavramla ele almak adına 44. Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu`nun teması "Kriz" olarak belirlenmiştir. 

Türkiye tarihi, yaşanan iktisadi krizler karşısında iktidarların, krizlerden en çok etkilenen ve toplumun çoğunluğunu oluşturan yoksul halk kitlelerinin mali darboğazı aşmasını sağlamak ve sorunlarına çözüm üretmek yerine, sermayenin talepleri doğrultusunda hareket ettiğini gösteren sayısız örnekle doludur.  2002 yılından bu yana 20 yıla yakındır iktidarda olan AKP ülkenin iktisadi bağımsızlığını bir kenara bırakıp küresel kapitalist sisteme eklemlenme çabasında belki de Cumhuriyet tarihi boyunca en ağır sonuçlara yol açacak özgün hamleleri gerçekleştirmiştir. Bu dönemde yolsuzluklar, rüşvet, nepotizm hızla artmış; doğal, tarihi, kültürel, kamusal tüm varlıkların yok edilmesi uğruna iktidara yakın belli sermaye grupları kentsel rantı bölüşerek dünyadaki muadilleriyle yarışacak ölçüde zenginleşmiştir. Bununla birlikte, gelir dağılımındaki uçurum derinleşmiş, toplumsal kutuplaşma artmış, toplumun ilerici tüm unsurlarının tasfiye süreci hızlanmış, eğitimden sağlığa, bilimden hukuka kadar bütün alanlarda siyasal islamcı popülist söylem hakim duruma gelmiştir. Bu anlayış mekanı biçimlendirme pratiklerinde de gün yüzüne çıkmakta ve meslek alanımıza ilişkin krize de zemin hazırlamaktadır. 

Kapitalizmin, kendini yeniden üretmek için bir anlamda bağımlı olduğu kriz durumu, AKP`nin her alanda kendi ideolojisini hakim kılmak üzere sergilediği pratikler neticesinde günümüzde artık çok boyutlu bir hal almış ve pandemiyle birlikte toplumsal düzlemde daha da derinleşerek belirgin hale gelmiştir.

Pandemi döneminde, kapitalist dünyada halk sağlığı önlemlerinin ve sağlık hizmetlerinin kar odaklı anlayış çerçevesinde sunumu nedeniyle en temel insan haklarından biri olan sağlık hakkına erişim sorunları krize dönüşmüş; on milyonlarca insan etkilenmiş, bir milyonu aşkın insan hayatını kaybetmiştir. Benzer şekilde Türkiye`de de kapsamlı propaganda faaliyetleriyle tanıtılan, halk sağlığından ziyade kar odaklı bir düşüncenin ürünü olan şehir hastaneleri, halkın tedavi ihtiyaçlarına cevap vermekten çok uzaktır. Şehir hastaneleri gibi yap-işlet-devret modeliyle yaptırılan ve kamu kaynaklarının israfına ve ekolojik alanların tahribine sebep olan, şirketlere sunulan on yıllara varan kar garantisiyle geleceğimizi şirketlere ipotekleyen büyük otoyol projeleri, köprüler, havalimanları gibi mega projeler, iktidarın inşa ettiği en temel iktisadi çıkmazlardan biri haline gelmişlerdir.

Sayısız yasal düzenleme ile kamuya ait olması gereken kıyıları, meraları, ormanları sermaye çevrelerine sunan, kaçak, denetimsiz yapıları ücreti karşılığında affeden, ülkedeki yapı stoğunu güçlendirmek-yenilemek adı altında rantı yüksek, yapılaşmamış alanları imara açan, ÇED süreçlerini etkisizleştirip yatırım süreçlerinin önündeki "engelleri" bertaraf eden iktidar; yaşanan doğa olaylarının afete dönüştüğü, en ücra yerleşim biriminden metropollere kadar depremlerde, sellerde can kayıplarının yaşandığı bir gerçeklik yaratmıştır.Geçtiğimiz hafta İzmir`de yaşanan deprem, 99 depreminin üzerinden geçen 21 yıla rağmen gerek merkezi yönetim gerekse de yerel yönetimler tarafından kentlerimizin afete hala hazırlıklı hale getirilmediğini gözler önüne sermiştir. Kamu harcamalarını halk sağlığı yerine, sermaye çevrelerinin kendilerini yeniden üretimine yönlendiren anlayış nedeniyle, yurttaşların can ve mal güvenliği önemli bir kriz alanı haline gelmiştir.

Bunun yanında insana ve çevreye yıkıcı etkileri olan taş ocağı ve maden ocaklarına sürekli olarak yenileri eklenmekte, tarihsel ve kültürel zenginliği ile kente değer katan yapılara akıl dışı uygulamalarla müdahalelerde bulunulmakta, özellikle sit alanlarında restorasyon ve dönüşüm uygulamaları ile çağ dışı projeler uygulanmakta, binlerce canlının ekosistemi ve dünyanın oksijen kaynağı olan ormanlık alanlar yok edilmekte, tarımsal üretimle özdeşleşmiş kentlerimizde hektarlarca doğal alan, maden, turizm, enerji gibi yatırım projeleri bahane gösterilerek yok edilmektedir. İktidar; millet bahçesi, millet kıraathanesi gibi uygulamalar ile kendi ideolojisini mekânsal düzlemde yeniden üretmeye çalışırken, halkın kamusal yeşil alan ihtiyacını ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını karşılamaktan çok uzaktadır. Dolayısıyla iktidarın kamusal alanlara yönelik üstten, baskıcı ve müdahaleci yaklaşımları mekan üretimi süreçlerinde ve ekolojik sürdürülebilirlik konularındaki krizi derinleştirmektedir. 

Bu krizlerin sorumlusu olan, bilimsellikten, akılcılıktan yoksun bir şekilde  dayatmacı bir anlayışla  şekillenen kent yönetim sistemi, planlamayı ve bununla birlikte şehir plancısını dışlamakta, mesleğimizi araçsallaştırmayı, meslektaşlarımızı ise teknikerlere dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Ortak akıl etrafında farklı paydaşları bir araya getirip karar almak yerine kendisi gibi düşünmeyen her bileşene kulak tıkayan yönetim anlayışı, yerel yönetimlerin iradesini de gasp etmektedir. AKP halkın refahını artıracak işbirliklerinden uzak biçimde, kendisine muhalif olan güçleri devletin kolluk güçleriyle sindirmeye, belediye başkanlarını, siyasi parti liderlerini mahkumiyete götüren söylemi üretmeye devam etmektedir. Merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasındaki gerilim siyasi bir kriz odağı haline gelmiştir. 

Öte yandan meslek alanımızda giderek yoğunlaşan bir işsizlik gündemi bulunmaktadır. Yer seçimleri bilimsellikten uzak bir şekilde, salt ticari kaygılarla yapılan; fiziksel, teknik donanımları, akademik kadroları son derece yetersiz olan ve her gün bir yenisi açılan üniversitelere karşılık ne merkezi atama sayılarında bir artış yapılmakta ne de özel sektörde istihdam olanaklarını artıracak yasal düzenlemeler hayata geçirilmektedir. Ülke ihtiyaçlarının oldukça ötesinde bir sayıya erişen üniversitelerdeki Şehir ve Bölge Planlama kontenjanları ve bölümlerimizdeki akademik kadro ve mekansal yetersizlikler nedeniyle, meslektaşlarımız mesleki etik ilkeler ile gerekli teknik bilgiler açısından donanımlı hale gelmeden mezun olmaktadır. Eğitim ve istihdam krizi içinde yaşamını sürdürmeye çalışan şehir plancıları, ya piyasa koşulları içinde şehircilik ilkelerinden taviz vererek, kamu yararına aykırı birçok planlama sürecine müdahil olmak zorunda kalmakta ya da işsizlikle başa çıkmaya çalışmaktadır. 

Tüm bu kriz hatlarından açığa çıkmış olan, yaşam alanlarına yönelen tahrip edici uygulamalara karşı direnç hattını koruyan muhalefet bileşenleri yeni bir dünya düzeninin ortak mücadele ile kurulabileceğini, krizlerin olağan hale geldiği dayatmacı anlayış yerine umudun, birlikteliğin ve adaletin egemen olduğu bir dünyanın var olabileceğini göstermektedir. Bu düşünce etrafında bir araya gelen irade; barolara, meslek birliklerine, meslek odalarına yapılan saldırılara da karşı durmaktadır. Soma`da emek sömürüsüne, Cerattepe ve Kaz Dağları`nda madene, Hasankeyf`te ve Munzur`da baraja, Nazilli`de jeotermale karşı yaşam alanlarını koruma mücadelesi veren yurttaşların kararlılığındadır bu irade. İktidarın önümüzdeki süreçte karşı karşıya kalacağı açmazlardan biri de  günden güne büyüyen, yayılan ve umudu büyüten bu mücadeleler olacaktır. 

Tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi sebebiyle bu sene sanal ortamda gerçekleştirilecek olan 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü 44. Kolokyumu, çok boyutlu bir kriz ortamında gerçekleştirilmektedir. Pandemi, psikolojik boyutlarından mekânsal etkilerine, sınıfsal eşitsizlikleri derinleştiren yönünden kentsel risklere kattığı yeni boyutlara, kamusal alan kavramına yeni anlamlar yüklemesinden kentsel dirençliliğe getirdiği yeni tartışmalara kadar çok farklı şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Pandemi ile birlikte, görünmez kılınmaya çalışılan kriz başlıklarını farklı tartışma eksenleri ve kuramsal tartışmalarla öne çıkarmak, kamusal bilgi üretmek ve yeni açılımları tartışmak üzere kolokyum programı "Kriz" başlığı ile hazırlanmıştır. 

Programından içeriğine kadar tüm organizasyon aşamalarını birlikte kurguladığımız, emekleri çok değerli olan kurullarımıza ve Oda çalışanı arkadaşlarımıza, farklı disiplinlerden katkı sağlayıp programı zenginleştiren ve yurt dışından çok değerli katkılar sunan düşün insanlarına, öğrenci arkadaşlarımıza ve tüm meslektaşlarımıza böylesi zorlu koşullarda verdikleri destekten ötürü çok teşekkür ediyor; Kolokyumun üretken ve verimli bir tartışma ortamı oluşturmasını diliyoruz.

 


 

TMMOB
Şehir Plancıları Odası

Çerez Politikası & Gizlilik Sözleşmesi

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz

kişisel verilerinizin Odamız tarafından işlenme amaçları konusunda detaylı bilgilere KVKK sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

"/>