Etik İlkeler Özlük Hakları
TABİAT VE BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ KORUMA KANUN TASARISI TASLAĞIN GENELİ ÜZERİNDEKİ GÖRÜŞ VE DEĞERLENDİRME
RAPORLAR
Yayına Giriş Tarihi
2010-12-27
Güncellenme Zamanı
2015-01-26 14:51:36
Yayınlayan Birim
MERKEZ

 

TABİAT VE BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ KORUMA KANUN TASARISI

Taslağın Geneli Üzerindeki Görüş ve Değerlendirme

TBMM gündemine taşınmış olan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, doğa koruma açısından sistematik bir gerilemeye karşılık gelmektedir.

Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı, var olan bir eksikliği giderme yönündeki iyi niyetli arayışların kötüye kullanılmasından daha çok, koruma çabalarının "yatırım" adı altında sürdürülen ve itiraz dinlemeyen "talan" anlayışına terk edilmesidir.

Kanunlarda yaratılan istisnalar, sağlanan imtiyazlar, görmezden gelinen işgallerle yetinilmeyip ülke yüzölçümünün %2si bile olamayan "doğal korunan alanlar" özel kanun kapsamından çıkarılmaktadır.

Yasa tasarısı ile bilimsel çalışmayı zorunlu kılan, ulusal ve uluslar arası nitelikte değer taşıyan alanlara ilişkin karar alma yetkisi 14‘ü bürokratlardan oluşan 20 kişilik kurula verilmekte, ülkemizin en önemli doğal değerleri, görevleri koruma kararlarıyla çoğunlukla çelişen, bu alanlardaki tahribatta en önemli paya sahip olan "Devlet Su İşleri Genel Müdürü", "Maden İşleri Genel Müdürü", "Enerji İşleri Genel Müdürü"nün de içinde bulunduğu "yönetici bürokratlara" emanet edilmektedir. Yasalaşması halinde böylesi bir düzenleme, 87 yıllık Türkiye Cumhuriyeti‘nde alınmış en koruma karşıtı karar olarak tarihe geçecektir.

Bilimsel çalışmayı zorunlu kılan, ulusal ve uluslararası nitelikte değerlere sahip alanlara ilişkin kararlar, üyelerinin tamamı idari memur olan "Mahalli Biyolojik Çeşitlilik Kurulu" keyfiyetine bırakılarak,  ulusal değerler yerel kaygılara teslim edilmektedir.

Kanunun yürürlüğe girmesi ile 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu yürürlükten kaldırılacak, doğal sit alanlarını 2863 sayılı Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamı dışına çıkarılarak bu kanun hükümlerine göre değerlendirilecektir. Bu nedenle Kanun Tasarısının yeni bir kanun tasarısı olarak değil, "doğal varlıklar, doğal miras ve uluslararası doğa koruma alanları"na ilişkin mevcut koruma mevzuatının değiştirilmesi olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Tasarının yürürlüğe girmesi halinde Ülkemizde evrensel olarak kabul görmüş ilkeler doğrultusunda doğayı koruyan bir yasal yapı ortadan kaldırılmış olacaktır.

Bu tasarı, Doğal Varlıkların korunmasına ilişkin yasal düzenlemelerin temelini oluşturan Anayasanın; Tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması başlıklı 63. maddesi genel olarak,  özel önem atfedilen doğal varlıklar için; Kıyılardan yararlanma başlıklı 43., Toprak mülkiyeti başlıklı 44., Sağlık, Çevre ve Konut başlıklı 56. ve Ormanların Korunması ve Geliştirilmesi başlıklı 169. Maddelerine aykırıdır.

Tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması başlıklı 63. Maddesinde; Devletin

tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlamakla yükümlü olduğu, hükme bağlanmıştır.

Aynı Bakanlık doğal korunan alanların, türlerin ve bunların yaşam alanlarından belirlenmesinden, korunmasından, planlanmasından, işlettirilmesinden, satışından sorumlu ve tek yetkili hale getirilmektedir. Yetkili olmadığı Doğal Sit engeli de AB uyumu adı altında "doğa koruma alanlarını tek çatı altında topluyoruz" yalanıyla ortadan kaldırılmaktadır.

1- KANUN TASARISI İLE KORUNAN ALANLARA İLİŞKİN DÜZENLEMELERİN "İSTİSNA" – "ÖZEL KANUN" NİTELİĞİ ORTADAN KALDIRILMAKTADIR

1996 yılında taraf olduğumuz Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesinden doğan yükümlülüğümüz nedeniyle biyolojik çeşitliliğin ve tüm unsurlarının ülke çapında korunması zorunluluktur. Mevcut mevzuat kapsamında Doğal varlıkları çevre kavramı içinde en geniş şekilde ele alan 2872 Sayılı Çevre Kanunu genel kanun niteliğindedir. Tasarı ile Çevre Kanununun maddeleri yürürlükten kaldırılmakta, tüm ülke genelinde alan gözetmeksizin sözleşme hükümlerinin uygulanması zorunluluğu tasarıyı "genel kanun" niteliğine dönüştürmektedir.

Yapılan düzenleme ile "Milli Parklar Kanunu" ve "Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu" gibi "özel kanun" niteliğine sahip yasalar tarafından korunan alanlar, "genel kanun" niteliğindeki bir düzenleme içine doldurularak, "Maden Kanunu", "Turizmi Teşvik Kanunu", "Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu" gibi "özel kanun" niteliğini koruyan yasalar karşısında koruma kararları üstünlüğünü yitirmektedir.

Bu çerçevede "koruma" istisna olmaktan çıkarılarak doğa koruma alanları ve diğer doğal alanlar her türlü etki ve baskıya açık hale getirilmektedir.

Tasarı gerekçesinde mevcut mevzuatı ve uygulamalar  "Kuralcı ve yasakçı mantık" olarak nitelenerek, tasarı maddelerinde madencilik, enerji, turizm, kentleşme vb her türlü yatırımı adeta istisna olarak kabul etmektedir.

2- KANUNUN "AMACI"NA İLİŞKİN DÜZENLEME DOĞA KORUMA ADINA GERİ ADIMDIR

Kanun Tasarısı, amaç maddesinden başlayarak "yatırım" adı altında bu alanlara göz dikmiş olan "talan" örgütleyicilerine karşı teslim bayrağını çekmektedir. Yasada tek amaç koruma olması gerekirken, amaç maddesinde yer verilen "…ulusal ve uluslararası öneme sahip tabii değerlerin, biyolojik çeşitliliğin ve peyzajın muhafazası ile koruma kullanma dengesi gözetilerek sürdürülebilirliği…" biçimindeki "kullanmayı" amaç içine sokan düzenlemeler, ülkemizin en önemli doğal değerlerinin gözden çıkarıldığının belgesidir.

Halihazırda doğa koruma mevzuatını oluşturan düzenlemelerin başında Orman Kanunu, IUCN kriterlerine göre doğal koruma alanı statüsünün belirlendiği Milli Parklar Kanunu ve doğal sit alanı ve tabiat anıtına ilişkin düzenlemelerin yer aldığı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu gelmektedir.

Bu kanunlar içinde "milli park, tabiat anıtı, tabiatı koruma alanı" statülerinin belirlendiği doğal korunan alanlar açısından uluslararası kabul görmüş kavram ve kriterlere göre düzenlemeler içeren 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu amaç açısından diğerlerinden ayrılmaktadır.

Uluslararası doğa koruma statülerinin tanımlandığı ve halihazırda doğa koruma mevzuatının temelini oluşturan Milli Parklar Kanununun AMAÇ başlıklı 1. Maddesinde yeralan "… Yurdumuzdaki milli ve milletlerarası düzeyde değerlere sahip milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanlarının seçilip belirlenmesine, özellik ve karakterleri bozulmadan korunmasına, geliştirilmesine ve yönetilmesine ilişkin esasları düzenlemektir… tanım ile ulusal mevzuat içinde amacı sadece koruma olan tek kanundur. Kanun genelinde bu alanlarda ekosistemlere zarar verilemeyeceği, kaynak değerlerinin korunmasının esas olduğu hükme bağlanmıştır.

Milli Parklar Kanunu, amacı doğrultusunda, kanun bütününde değerlendirildiğinde; kanun metni içinde yer alan her türlü iş ve işlem kanunla belirlenecek koruma alanlarının kaynak değerlerinin (doğal, kültürel, tarihi ve arkeolojik) korunması ve gelecek kuşaklara aktarılabilmesine yönelik olarak kurgulanmıştır.

Oysa kanun tasarısının amaç başlıklı 1. Maddesinde ne olduğu belli olmayan "koruma kullanma dengesi"ne yer verilerek karşılığı belirsiz olan "sürdürülebilirliğine ilişkin" tanımı getirilerek geri adım atılmıştır. Diğer bir ifade ile "Amaç" maddesinin kanunun bütünü açısından temel referans maddesi olduğu göz önüne alındığında, doğal değerlerin korunması amacını belirsizleştiren, etkisizleştiren ve ikincilleştiren kavramlara yer verilererek "koruma kullanma dengesi" ve "sürdürülebilirlik" gibi  iki esnek şarta bağlanmıştır.

3- PLANLAMA YAKLAŞIMI, İMAR MEVZUATI İLE DOĞRUDAN ÖRTÜŞTÜRÜLMÜŞ, DOĞAL ALANLAR YERLEŞİM ALANI OLARAK ELE ALINMIŞTIR

Tasarı ile yürürlükten kaldırılan Milli Parklar Kanunun Planlama başlıklı 4. maddesinde "Gelişme planı uyarınca iskan ve yapılaşmaya konu olacak yerler için, imar mevzuatına göre imar uygulama planları, milli park gelişme planı (Uzun Devreli Gelişme Planı)  hüküm ve kararlarına uygun olarak hazırlanır"  hükmü ile sadece yapılaşmaya konu yerler için imar mevzuatı ile ilişki kurulmuştur. Doğa koruma alanı statüsü kazanan yerlerde yapılan planların amacının "doğa koruma" olması nedeniyle, temel amacı yerleşme ve yapılaşmaya yönelik düzenlemeler olan "İmar Kanunu"nda yer verilen planlama yaklaşımı ile örtüştürülmemiş, amaca yönelik bir planlama yaklaşımı öngörülmüştür.

Ayrıca planlama mevzuatı ile doğrudan ilişki kurulmuş olması, Uzun Devreli Gelişme Planlarına planlama mevzuatı içinde mekansal kararların belirlendiği Üst Ölçekli Plan niteliğini de kazandırmış, ancak korunana alanların imar mevzuatında tanımlanan şekliyle planlamaya konu olması da engellenmiştir.

Tasarının "Bakanlığın Görev ve Yetkileri" başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde  "…korunana alanlara ait yönetim planları dahil olmak üzere her tür ve ölçekteki planları yapmak, yaptırmak ve onaylamak…" düzenlemesinde, "her tür ve ölçekte plan"ların amacı, kapsamı ve niteliğinin ne olduğu belli değildir, doğal alanlar adeta yerleşim alanı olarak ele alınarak imar mevzuatının terminolojisi kullanılarak imar mevzuatı ile bire bir örtüştürülmüştür. Bu düzenlemeyle doğal alanlar koruma alanı olarak değil yapılaşma alanı olarak görülmekte ve her türlü yapılaşma yolu açılmaktadır.

Ayrıca, kullanım kararları için Meri mevzuatta yer alan ekosistemin korunması zorunluluğu, korunana alanların niteliklerini ve ekosistemleri bozucu kararların alınmasını kısıtlayan düzenlemelerin tamamı kaldırılmaktadır. Korunan alanlara ilişkin kullanım kararları herhangi bir esasa veya kısıta tabi olmaksızın sadece plan kararlarına bırakılmaktadır.

4- KORUMA MEVZUATINDA BOŞLUK OLUŞTURULMAKTADIR

DOĞA KORUMA STATÜSÜ KAYNAK DEĞERLERİ"  "BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞE" İNDİRGENMEKTE, KÜLTÜREL DEĞERLER AYRIŞTIRILMAKTADIR.

Yasa tasarısı ile korunması gereken alanlar "biyolojik çeşitliliğe" indirgenirken, doğal sit ilan edilen alanlar için kullanılan geniş tanım olan "Jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup, ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan korunması gerekli alanlar" tanımı daraltılarak, özellikle jeolojik ve jeomorfolojik yapıları nedeniyle sit ilan edilmiş olan kıyılar, peri bacaları, yanardağ, volkan, lav akıntısı gibi oluşumları kapsayan alanların korunmasından vazgeçilmektedir. Bugüne kadar salt doğal sit niteliği nedeniyle yapılaşmadan korunmuş kıyılar, dereler ve göllerin çevresindeki alanlar tasarıyla "rant pazarı"na yeni ürün olarak sürülmeye hazırlanmaktadır.   

Tasarı ile doğal ve kültürel (Tarihi, arkeolojik vd) değerler birbirinden ayrıştırılmaktadır. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında geçen "doğal" ifadelerinin tamamı çıkarılmaktadır. Kültürel ve Doğal mirasın iç içe geçtiği korunan alanlar hangi statü ile korunacaktır belli değildir. "Biyolojik çeşitlilik"  özelinde yalıtılmış bir alan bulmak mümkün değildir.

Doğal sit alanlarının kaldırılması, "…Bilim, muhafaza veya doğal güzellik açısından istisnaî evrensel değeri olan doğal sitler veya kesinlikle belirlenmiş doğal alanlar…." tanımının yer aldığı taraf olduğumuz "Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme" hükümlerine aykırıdır.

Kanun Tasarısı"nın geçici 2‘nci maddesi ile yapılmak istenen "…2863 sayılı Kanun kapsamında tescili yapılmış doğal sit ve tabiat varlıkları Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Kurulu tarafından değerlendirilir ve bu Kanunda düzenlenen koruma statüsü özelliklerini taşıyanlara uygun koruma statüsü verilir, özellikleri taşımayanların ise mevcut statüleri sona erer..." biçimindeki düzenleme, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulları tarafından "doğal sit" olarak belirlenerek koruma altına alınmış, uzun yıllar baskılara, tehditlere rağmen ve bir çok bölgede "yargı kararlarıyla" desteklenerek korunabilmiş olan alanların, statüleri sonlandırılarak, rant uğruna gözden çıkarılması anlamını taşımaktadır.

Doğal sit alanı statüsü kaldırıldığında, doğal ve kültürel kaynak değerlerinin birbirinden ayrılması anlayışı nedeniyle sadece HES yapılması planlanan alanlar değil, Boğaziçi, tüm kıyılar ve koylar, makilikler, zeytinlikler, akarsular göller, ormanlar ile iç içe geçmiş kültürel tarihi ve arkeolojik değerler koruma yaklaşımı dışına çıkarılacaktır.

Biyolojik çeşitlilik üzerine kurgulanan Yasa Tasarısında kültürel kaynak değerlerine hiç yer verilmezken, "doğal özelliklerin" yanı sıra sahip olduğu "kültürel değerler" nedeniyle milli park ilan edilmiş alanların statüleri de tartışmalı hale gelmektedir. Bu kapsamda, aşağıda yer verilen sorular benzeri sorulabilecek çok sayıda soruya düzenleme içinde net yanıtlar bulunabilmelidir.

·        Türkiye‘nin dünya ölçeğinde önemli milli parkları arasında bulunan ve kaynak değerini 1915 Savaşları gibi tarihsel, kültürel özellikler oluşturan "Gelibolu Tarihi Milli Parkı" statüsünde ya da sınırlarında bir değişiklik olacak mıdır?

·        Benzer biçimde milli park ilan edilmiş olan "Troya Milli Parkı"nın ve Dünya kültür miras listesine alınması için UNESCO tarafından milli park ilanı şart koşulan "Göreme Tarihi Milli Parkı"nın statüsü ne olacaktır?

·        Ulusal Kurtuluş Savaşımızın en önemli mekânlarından olan, Afyon‘un Kocatepe‘sini ve Kütahya‘nın Dumlupınar‘ını içine alan ve tarihi ve kültürel kaynak değerleri ile milli park ilan edilmiş olan "Başkomutan Tarihi Milli Parkı", tarihe mi karışacaktır?    

·        Ülkemizde "Tabiat Parkı" tanımının en önemli örneklerinden olan Polonez kültürünün tek mekânsal temsilcisi olan "Polonezköy Tabiat Parkı"nın statüsü ne olacaktır?

·        Körfez kesimini de içine alan, deniz ekosisteminin de milli park sınırları içinde olduğu "Marmaris Milli Parkı" ranta terk mi edilecektir?

·        Doğal özellikleri ile iç içe geçen kültürel özellikler ve "kadimden beri" sürdürülen yaylacılık faaliyetlerinin mekânsal yansıması olan yaylacılık alanlarına sahip olan "Kaçkarlar Milli Parkı"nın statüsü korunabilecek midir?

En az biyolojik çeşitlilik kadar önemli, özgün niteliklere sahip, doğa ile kültürün iç içe geçtiği bu alanlarda, "kültürel" kaynak değerlerinden nasıl vazgeçilecektir? Etle tırnak gibi iç içe geçen bu yapı birbirinden nasıl ayrılacak ve tümden statü dışına mı çıkarılacaktır?

 

5- ANAYASAYA AYKIRI OLARAK ULUSAL VE ULUSLARARASI DÜZEYDE DOĞAL ÖZELLİKLERE SAHİP ALANLARIN KORUNMASI YETKİSİ DEVREDİLMEKTEDİR

Tasarı hiçbir koşul, kısıt getirmeden korunan alanların devrine olanak sağlamaktadır. Yakın zamanda Abant Tabiat Parkında yaşanan süreç tüm ülke geneline yayılacaktır. Ulusal ve uluslararası nitelikte değerlere sahip doğal alanların korunması ve devamlılıklarının sağlanması kamusal bir görevdir. Bu görevin herhangi bir kişi veya kuruluşlara devredilmesiyle doğal varlıkların kaderi yerel kaygılara teslim edilmesi anlamını taşımaktadır.

Gündeme taşınan düzenlemelerin tasarıdaki haliyle yasalaşmasıyla ülkemiz "dolar" yeşilini "doğa" yeşiline tercih etmiş olacaktır. TMMOB Şehir Plancıları Odası olarak ilgilileri girdikleri bu yanlış yoldan dönmeye, doğal ve kültürel değerlerimizi sahiplenmeye, gözlemlenen bu mirasyedi yaklaşımı terk etmeye çağırıyoruz.

TMMOB Şehir Plancıları Odası

Yönetim Kurulu 

TMMOB
Şehir Plancıları Odası

Çerez Politikası & Gizlilik Sözleşmesi

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz

kişisel verilerinizin Odamız tarafından işlenme amaçları konusunda detaylı bilgilere KVKK sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

"/>