Etik İlkeler Özlük Hakları
2863 SAYILI KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI KORUMA KANUNU’NUN BAZI MADDELERİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TASARISI HAKKINDA ŞEHİR PLANCILARI ODASI’NIN GÖRÜŞÜ
RAPORLAR
Yayına Giriş Tarihi
2009-03-19
Güncellenme Zamanı
2015-01-26 14:55:06
Yayınlayan Birim
MERKEZ

1) "2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının" 1inci maddesinde; 2863 sayılı Kanunun 12. maddesinde belediyelere emlak vergilerinden  ‘Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı‘ olarak tahakkuk ettirilen ve il özel idarelerinde toplanan katkı payından belirli miktarda İl Özel İdarelerinin de yararlanması yönünde düzenleme yapılmaktadır. Yürürlükteki Kanun maddesi ve öneri değişiklik aşağıdaki gibidir:

               

2863 sayılı Kanunun (21.2.2001 gün ve 4629 sayılı Kanun, 14.7.2004 tarih ve 5226 sayılı Kanun ile değişik) yürürlükteki "Taşınmaz kültür varlıklarının onarımına yardım sağlanması ve katkı payı" başlıklı 12inci maddesinin ilgili fıkraları:

 

"2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu‘nun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı"yla önerilen değişiklik:

 

koyu ve altı çizili = Hükümetin teklif ettiği metinle yapılan ek,

koyu ve altı çift çizili = Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunun kabul ettiği metinde yapılan ek,

 

 

Belediyelerin görev alanlarında kalan kültür varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi amacıyla kullanılmak üzere 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 8 inci ve 18 inci maddeleri uyarınca mükellef hakkında tahakkuk eden emlak vergisinin %10‘u nispetinde "Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı" tahakkuk ettirilir ve ilgili belediyesince emlak vergisi ile birlikte tahsil edilir.

 

 

 

Belediyelerin ve il özel idarelerinin görev alanlarında kalan kültür varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi amacıyla kullanılmak üzere 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 8 inci ve 18 inci maddeleri uyarınca mükellef hakkında tahakkuk eden emlak vergisinin %10‘u nispetinde "Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı" tahakkuk ettirilir ve ilgili belediyesince emlak vergisi ile birlikte tahsil edilir.

 

Tahsil edilen miktar, il özel idaresi tarafından açılacak özel hesapta toplanır. Bu miktar; belediyelerce kültür varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi amacıyla hazırlanan projeler kapsamında kamulaştırma, projelendirme, plânlama ve uygulama konularında kullanılmak üzere il sınırları içindeki belediyelere vali tarafından aktarılır ve bu pay valinin denetiminde kullanılır.

 

 

 

Tahsil edilen miktar, il özel idaresi tarafından açılacak özel hesapta toplanır. Bu miktar; il özel idaresince ve belediyelerce kültür varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi amacıyla hazırlanan projeler kapsamında kamulaştırma, projelendirme, plânlama ve uygulama konularında kullanılmak üzere il özel idaresine ve il sınırları içindeki belediyelere vali tarafından aktarılır ve bu pay valinin denetiminde kullanılır. İl özel idarelerince yapılan projeler için kullanılan miktar özel hesabın % 30‘unu geçemez.

 

 

 

Tasarı ile önerilen düzenlemeyle belediye sınırları içinde taşınmaz kültür varlıklarının korunmasına yönelik belediyelere sağlanan kaynak, 2863 sayılı Kanunda sözkonusu kaynakla amaçlanana aykırı olarak il özel idarelerinin de kısmen kullanımına sunulmaktadır. Bu yöndeki düzenlemeyle "belediyelerce kullanılamadığı saptanan kaynağın" aktif kullanımını sağlayacak düzenlemeler yapmak yerine, zaten sınırlı olan kaynağın kullanımı ve bölüşümüne il özel idareleri de dahil edilerek yeni sorun alanları yaratılmaktadır. Düzenlemenin doğuracağı sakıncalar özetle şöyledir:

  

a)        ‘Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı‘nın belediyelerce kullanılamaması sorun iken, sözkonusu payın il özel idarelerinin kullanımına açılmasıyla sorun çözülmeyecek, tersine yeni sorun alanları oluşacaktır.

 

2863 sayılı Kanunda 5226 sayılı kanun ile yapılan değişiklik ile kültür varlıklarının korunması için kaynak yaratılması konusunda önemli yenilikler getirilmiştir. Emlak vergisinden  %10 nispetinde bir oranın kültür varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi amacıyla belediyelere kullandırılmak üzere il özel idaresi tarafından açılan hesapta toplanması da bu yeniliklerden biridir. Ancak yasanın uygulama döneminde, bu kaynakların kullanımı konusunda sıkıntılar olmuştur. Yasa değişikliğinin genel gerekçesinde de  ‘‘....büyük meblağlar toplanmasına rağmen, toplanan paralar pek çok yerde gereği gibi harcanamamakta ve paralar banka hesabında atıl olarak tutulmaktadır. Bu durum; belediyelerin yeterli oranda başvuruda bulunmadığı, belediyelerin proje geliştiremedikleri ya da il özel idarelerine istenen şekilde proje sunulamadığı ve benzeri olasılıkları gündeme getirmektedir‘‘ denilmektedir.

 

Yaşanan süreçte, yeterli teknik kadrolara, uzman elemanlara sahip olmayan, kültür varlıklarının korunması konusunda vizyon ve deneyime sahip olmayan küçük belediyelerin bu kaynaklardan yararlanmaları mümkün olamamıştır. Bu kaynakların bir kısmının ilgili il özel idaresince de kullanılabilmesine olanak tanıyan bu değişiklik maddesi gerekçede belirtilen sorunu çözmeyecek, proje geliştirmede sıkıntısı olan belediyeler gibi yeterli teknik kadro, örgütlenme ve deneyime sahip olmayan il özel idareleri de aynı sıkıntıyı yaşayacaktır.  Yeni düzenlemede, proje geliştiremediği için fondan faydalanamayan belediyelerde kültürel miras ve koruma konusunda uzmanlaşmış şehir plancıları ve diğer uzmanlardan oluşan bir "teknik kapasite" oluşturulması  öncelikli hedef olması gerekirken, fonu teknik kapasite sorununu aynı derece de yaşayan il özel idarelerinin de kullanımına açma yoluyla çözüleceğini düşünmek, temelinde uzman kadro yetersizliği bulunan soruna bürokratik yöntemlerle yaklaşmak anlamına gelecektir.

 

 

b)       ‘Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı‘ mali destek ötesinde belediyeleri koruma kültürü ve uygulamalarını dahil etme amacı güden sadece belediyelere ayrılmış önemli bir kaynaktır.

‘Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı‘ belediye sınırları içinde yer alan korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi amacıyla hazırlanan projeler kapsamında kamulaştırma, projelendirme, planlama ve uygulama konularında kullanılmak üzere belediyelere tahsis edilen önemli bir kaynaktır. ‘Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı‘ kültür varlıklarının ihyası kadar belediyelerde koruma kültürünü yerleştirmek amaçlı yerel bir kaynaktır. Kaynağın kullanım alanın genişletildiği düzenlemeyle 2863 sayılı Kanunda fondan amaçlananın dışında bir uygulama getirilmektedir.

 

 

c)       ‘Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı‘nın kullanımında il özel idareleri ve belediyeler arasında bölüşümde ve kullanımlarda haksızlıklar oluşacaktır.

Bilindiği gibi 1319 sayılı yasaya göre belediyeler,  gerek belediye ve mücavir saha sınırları içinde kalan ve gerekse belediye ve mücavir saha dışında kalan taşınmazlara ait tahakkuk eden emlak vergilerinin %10‘u nispetinde bir kısmını da toplamakta ve içinde bulundukları ilin özel idaresine aktarmaktadırlar. "Taşınmaz kültür varlıklarının korunmasına katkı payı" bu nedenle hem belediyeler, hem de il özel idaresi yetki sahalarından toplanan vergilerden oluşmaktadır.

Her ilde belediye sınırları ve dışından toplanan emlak vergilerinin toplamının birbirlerine oranı değişmektedir. Bu nedenle tasarıda konulmak istenen % 30 oran, toplanan katkı payı havuzundan il özel idaresi ve belediyeler arasındaki kullanımlarda haksızlıklar gündeme getirecektir.

d)       Kaynak toplamanın iller bazında yapılmasından kaynaklanan eşitsizlikler, kaynağın harcanmasında da söz konusu olacaktır.

Her ilin kendi emlak vergilerinden oluşan bir katkı payı hesabı oluşturulması modeli iller ve bölgeler arası eşitsiz gelişme nedeniyle haksızlıkları içinde barındırmaktadır. Özellikle güneydoğu ve doğu illerinde hem emlak vergisine dayanak olan emlak değerleri düşüktür, hem de emlak vergisi ödeyen mükelleflerin sayısı azdır. Bu nedenlerle bu illerde "katkı payı" hesaplarında biriken kaynaklar da azdır. Benzer durumlar batı bölgelerinde kalan bazı gelişmemiş iller için de söz konusudur.

Kaynak toplamanın iller bazında yapılmasından kaynaklanan eşitsizlikler, kaynağın harcanmasında da söz konusu olmaktadır. Gelişmiş kentlerin belediyelerinde teknik kapasitenin göreli varlığı nedeniyle çok sayıda proje hazırlanabilmekte ve "katkı payı"ndan kaynak kullanımı da artmaktadır. 12. Maddenin kurguladığı il bazında "katkı payı" modeli çok yönlü haksızlıklar oluştururken, bu kaynağın il özel idareleri kullanımına açılması sorunu çözmeyip, daha da karmaşık hale getirecektir.

"Taşınmaz kültür varlıklarının korunmasına katkı payı" amacına yönelik önemli bir yerel kaynak olup, 12. maddede yapılacak düzenlemenin kaynağın kullanılamaması sorununa kalıcı bir model sağlamak yönünde değiştirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda;

-          "Taşınmaz kültür varlıklarının korunmasına katkı payı"nın belediyelerce kullanımında yaşanan sorunların tespit edilmesi ve bu kapsamda 12. maddede bir değişikliğe gidilecekse, bu değişikliğin atıl durumda olan bu kaynakların nasıl kullandırılacağı, proje üretimi ve uygulamaların nasıl çoğaltılacağına ilişkin olması gerekmektedir.

-          İller bazında "katkı payı" modelinden doğan eşitsizliğin önlenmesine yönelik düzenlemeler geliştirilmelidir.

-          Siyasi menfaat, kayırmacılık, rant yaratma, yerinden etme, mütenalaştırma, ayırımcılık gibi gizli amaçları önleyebilmek için kaynak dağılımının esaslarının meslek örgütlerinin, ilgili sivil toplum kuruluşları ve üniversitelerin katılımıyla hazırlanması ve güncelleştirilmesi gereklidir.

-          Her durumda katılımcı süreçlerle hazırlanmış bir koruma amaçlı plan olmaksızın tekil projelere kaynak aktarılmamalıdır.

-          Belediyelerde kültürel miras ve koruma konusunda uzmanlaşmış şehir plancıları ve diğer uzmanlardan oluşan bir "teknik kapasite" oluşturmalıdır. Teknik kapasitesi olmayan ya da az olan belediyelere teknik destek verme ve denetim konusunda çözümler geliştirilmesi gerekmektedir.

 

2) "2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının" 2inci maddesinde; 2863 sayılı Kanunun 55inci maddesinde koruma bölge kurulu üyelerinin görev sürelerinin 5 yıldan üç yıla indirilmesi konusunda düzenleme yapılmaktadır. Yürürlükteki Kanun maddesi ve öneri değişiklik aşağıdaki gibidir:

 

2863 sayılı Kanunun yürürlükteki "Koruma Yüksek Kurulu ve Koruma Bölge Kurulu üyeliğinin sona ermesi, süresi ve huzur hakkı" başlıklı 55inci maddesinin ikinci fıkrası:

 

"2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu‘nun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı"yla önerilen değişiklik:

 

koyu ve üstü çizili = Çıkarılan metin

koyu ve italik = Eklenen metin 

 

 

Koruma bölge kurullarının Bakanlıkça ve Yükseköğretim Kurulunca seçilen üyelerinin görev süresi beş yıldır.




 

 

.Koruma bölge kurullarının Bakanlıkça ve Yükseköğretim Kurulunca seçilen üyelerinin görev süresi beş yıldır üç yıldır.

 

 

Tasarı ile önerilen düzenlemeyle özerk nitelikli koruma bölge kurullarının alanlarında uzmanlaşmış üyelerinin görev süreleri kısaltılmasının çok yönlü olumsuz sonuçları olacaktır.

 

 

a)       Kültürel mirasın korunması alanında az sayıda bulunan uzmanların görev sürelerinin kısaltılması koruma bölge kurullarının özerk niteliğini zedeleyecektir.

 

Kültürel miras ve koruma konusunda uzmanlaşan, bilgili ve uygulama deneyimli kişilerin (bakanlıkça atananlar ve akademisyenlerin) ülkemizdeki sayıca azlığı önemli bir sorundur. Koruma konusunda uzmanlaşmış kişilerin sayısının azlığı yanı sıra, kurul sayısının artırıldığı dikkate alındığında kurul üyeliği süresinin kısıtlanmasının yeni ve nitelikli (koruma alanında uzmanlaşmış /yetişmiş) üye bulmada zorluk yaratacağı aşikardır.

 

Ayrıca koruma bölge kurulları, kuruluşları itibariyle özerk kurullardır. Kurul üyelerinin hiç bir etki altında kalmadan, herhangi bir baskı altında olmadan karar alabilmesi gerekmektedir. Ancak görev süresi bitimi yaklaşan üyenin, bir dönem daha kurul üyeliğine seçilmek gibi bir kaygı ile bazı etkiler altında kalabileceğini de düşünmek gerekir. Üyelik süresinin kısaltılması kurulların özerkliğini zedeleyecektir.

.

 

b)       Kurul üyeliğinin süresini 5 yıldan 3 yıla indirmeye yönelik düzenleme çalışmalarda verimliği artırmayacak, aksine koruma gibi hassas ve uzmanlık gerektiren alanda önemli bir düzensizlik yaratacaktır.

Kurul üyeliğinin süresini 5 yıldan 3 yıla indirmeye yönelik olarak hazırlanan 2863 sayılı yasanın 55 inci maddesinde yapılan değişikliğin gerekçesi, çalışmalarda verimliliğin artırılması olarak ifade edilmiştir. Ancak bir Kurul üyesinin görev aldığı kurulda görev bölgesini tanıyıp, konulara hakim olabilmesi yani verimli olabilmesi için bir süreye ihtiyaç vardır. Bölgesini tanıyıp konulara ve mevzuata vakıf olmuş bir üyeden de daha uzun bir süre yararlanılması gerekeceği açıktır. Ayrıca üzerinde kısa bir süre sonra görev süresinin biteceği kaygısı olan bir üyeden ne kadar  verim alınacağı da tartışma konusudur.

 

 

Koruma bölge kurulu üyelerinin görev sürelerinin Kanunda olduğu gibi 5 yıl olarak kalması, maddede yapılacak düzenlemenin kurul üyelerinin niteliğine yönelik ve koruma bölge kurullarının özerkliğini sağlayacak tedbirlere yönelik olması gerekmektedir. Bu kapsamda;

-          Kurul üyeliğinin süresini kısaltmak yerine, yasaya  kurul üyelerinde aranacak niteliklerin belirlendiği bir madde eklenmesi gerekmektedir. Kültürel miras ve koruma konusunda bilgili ve uygulama deneyimli kişilerin kurullarda görev alabilmesi bir ön koşuldur. Ancak, 2863 sayılı yasada üstü kapalı da olsa belirtilen bu hususa rağmen koruma alanında uzmanlığı, deneyimi, birikimi olmayan üyelerin bulunmasından dolayı; Ulus, Sulukule, Tarlabaşı ve örnekleri arttırılabilecek uygulamalarda olduğu gibi kurul kararlarının sorgulandığı, haklı gerekçelerle yargıya taşındığı ve kurul kararlarının iptali ile sonuçlandığı uygulamaların önüne geçmek için tedbirler alınması gerekmektedir.

-           Koruma bölge kuruluna Bakanlıkça atanacak TMMOB üyelerinin ilgili odaların görüşü alınarak seçilmesi sağlanmalıdır. Bu görüşün alınması özellikle adayın koruma konusundaki bilgi ve deneyiminin bulunup bulunmadığının kanıtlanması ve adayın disiplin açısından sicilinin temizliğinin öğrenilmesi bakımından önemlidir.

 

3/ "2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının" 3üncü maddesinde; 2863 sayılı Kanunun 57inci maddesinde yenileme alanlarında özel amaçla kurulmuş kurulların görev ve yetki alanları genişletilmekte ve koruma bölge kurullarının gene özerkliğini zedeleyecek nitelikte, İstanbul ve büyükşehirler özelinde yeni bir kadro ve konum oluşturulması önerilmektedir. Yürürlükteki Kanun maddesi ve öneri değişiklik aşağıdaki gibidir:

Koruma yüksek kurulu ve koruma bölge kurulu üyeliğinin sona ermesi, süresi ve huzur hakkı

2863 sayılı Kanunun yürürlükteki "Koruma Bölge Kurullarının görev, yetki ve çalışma şekli" başlıklı 57inci maddesinin ilgili fıkraları:

 

"2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu‘nun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı"yla önerilen değişiklik:

 

koyu ve altı çizili = Hükümetin teklif ettiği metinle yapılan ek,

koyu ve altı çift çizili = Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunun kabul ettiği metinde yapılan ek,

 

 

Koruma bölge kurulları, Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde olmak kaydıyla aşağıdaki işleri yapmakla görevli ve yetkilidir.

a) Bakanlıkça tespit edilen veya ettirilen korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının tescilini yapmak,

b) Korunması gerekli kültür varlıklarının gruplandırılmasını yapmak,

c) Sit alanlarının tescilinden itibaren üç ay içinde geçiş dönemi yapı şartlarını belirlemek,
d) Koruma amaçlı imar planları ile bunların her türlü değişikliklerini inceleyip karar almak,
e) Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının koruma alanlarının tespitini yapmak,

f) Korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarından özelliklerini kaybetmiş olanlarının tescil kaydını kaldırmak,
g) Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma alanları ile sit alanlarına ilişkin uygulamaya yönelik kararlar almak.

 

 

Koruma bölge kurulları, Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde olmak kaydıyla aşağıdaki işleri yapmakla görevli ve yetkilidir.

a) Bakanlıkça tespit edilen veya ettirilen korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının tescilini yapmak,

b) Korunması gerekli kültür varlıklarının gruplandırılmasını yapmak,

c) Sit alanlarının tescilinden itibaren üç ay içinde geçiş dönemi yapı şartlarını belirlemek,
d) Koruma amaçlı imar planları ile bunların her türlü değişikliklerini inceleyip karar almak,
e) Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının koruma alanlarının tespitini yapmak,

f) Korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarından özelliklerini kaybetmiş olanlarının tescil kaydını kaldırmak,
g) Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma alanları ile sit alanlarına ilişkin uygulamaya yönelik kararlar almak.

 

 

16/6/2005 tarihli ve 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun uyarınca ilan edilen yenileme bölgelerinde yenileme projelerini onaylamak üzere 5366 sayılı Kanun uyarınca oluşturulan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulları da bu maddede belirtilen işleri yapmakla görevli ve yetkilidir.

 

 

Koruma bölge kurullarının başkan ve yardımcıları, üyeler arasından kurulca seçilir. Başkanın yokluğunda kurula, başkan yardımcısı başkanlık eder.

 

 

Koruma bölge kurullarının başkan ve yardımcıları, üyeler arasından kurulca seçilir. Başkanın yokluğunda kurula, başkan yardımcısı başkanlık eder.

 

Koruma bölge kurulları, toplantıya katılması gereken üyelerin salt çoğunluğuyla toplanır ve toplantıya katılan üyelerin salt çoğunluğu ile karar alırlar. Ancak karar yeter sayısı Bakanlık ve Yükseköğretim Kurulunca seçilen üye sayısının salt çoğunluğundan az olamaz. Alınan kararlar bu Kanun ve ilke kararlarındaki dayanakları ile bilimsel gerekçeleri belirtilerek yazılır.

 

 

Koruma bölge kurulları, toplantıya katılması gereken üyelerin salt çoğunluğuyla toplanır ve toplantıya katılan üyelerin salt çoğunluğu ile karar alırlar. Ancak karar yeter sayısı Bakanlık ve Yükseköğretim Kurulunca seçilen üye sayısının salt çoğunluğundan az olamaz. Alınan kararlar bu Kanun ve ilke kararlarındaki dayanakları ile bilimsel gerekçeleri belirtilerek yazılır.

 

Koruma bölge kurullarının teknik ve idari hizmetleri, koruma bölge kurulu müdürlükleri tarafından yürütülür.

 

 

Koruma bölge kurullarının teknik ve idari hizmetleri, koruma bölge kurulu müdürlükleri tarafından yürütülür. Üçten fazla koruma bölge kurulu bulunan illerde, kurullar arasında teknik ve idari işlerde koordinasyonu sağlamak üzere koruma bölge kurulları koordinasyon müdürlüğü kurulur. Koruma bölge kurulları, koruma bölge kurulları koordinasyon müdürlüğüne bağlı olarak çalışır.

 

 

 

Yenileme kurulları özel amaçla kurulmuş olup tasarı ile önerilen düzenleme tamamen 2863 sayılı Kanuna ve koruma-ilke esaslarına aykırıdır.

 

a)       Tasarı ile önerilen düzenleme 5366 sayılı ve 2863 sayılı Kanuna aykırıdır.

5366 sayılı "Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun" belirli bir amaca yönelik özel bir Kanun olup, yenilme kurulları 5366 sayılı Kanunda sadece Bakanlar Kurulu ile sınırları belirlenen alanlarda yenileme projelerini  onamak  üzere  kurulan kurullardır. Özel bir Kanundan hareketle genel Kanun niteliğindeki 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda değişiklik önerisinin hukuki gerekçesi yoktur.

 

 

b)       Tasarı ile önerilen düzenlemeyle koruma bölge kurullarının görev alanlarında karmaşa yaratılacaktır.

 

2863 Sayılı kanunun 57 inci maddesinde yapılan  değişiklik  ile, 5366 sayılı yasa  ile dar  bir alanda yenileme projelerini  onamak  üzere  kurulan koruma  bölge kurulları  da 2863  sayılı  yasa  kapsamında  kurulan  koruma bölge kurulları ile  aynı görev ve yetkilerle donatılmıştır. Kısıtlı bir alanda görev yapmak üzere kurulan bu kurulların mevcut kurullarla aynı yetkilerle donatılması sakıncalar taşımaktadır. Şöyle ki; sadece sınırlı bir alanda (yenileme alanı için proje onaylamakla) görevli  Koruma  Bölge Kurulunun  kentin  bütününden dolayısı ile üst ölçekli planlardan bağımsız kararlar üretmesi doğru ve sağlıklı bir işlem değildir.

 

Bilindiği gibi 2863 sayılı yasa gereği oluşturulan koruma bölge kurulları, coğrafi ve tarihi birlikteliği olan bölgelerde görev yapmaktadırlar. Bölgeleri içindeki sit alanları ve kültür ve tabiat varlıkları hakkında  bütüncül  değerlendirme yapabilme, sorun ve olanakları değerlendirme şansları olabilmektedir. Düzenleme ile coğrafi ve tarihi birlikteliği olan bölgelerin içersinden özel proje alanlarının parçacı yaklaşımlarla çıkarılması, faydacı bir yaklaşımı ortaya koymaktadır. Düzenlemenin uygulamada önemli sorunlar doğuracağı açıktır.

 

Kent içinde farklı alanlar ve bu alanlarda farklı karar mercilerinin varlığı,plan bütünlüğünü zedeleyici kararların alınmasına neden olacağı gibi  artan bürokrasi nedeniyle halkta yılgınlığa yol açacaktır. Kent içinde birbirinden nitelik olarak farklı olmadığı halde (Bir kentte birden fazla sit alanının olması halinde)  farklı idarelerin izin ve denetiminde alanların varlığı halkın gözünde korumaya olan inancı zedeleyecektir.

 

 

c)       16.6.2005 kabul tarihli 5366 sayılı Kanuna istinaden kurulan Yenileme Kurulları, geçen 3 senedeki uygulamaları ile koruma alanında geri dönüşü olmayan olumsuz sonuçlar doğurmuşken, görev alanlarının genişletilmesi kabul edilemez bir düzenlemedir.

 

Yenileme kurullarının bugüne kadarki performanslarında birçok olumsuzluklar ortaya çıkmıştır. Özellikle İstanbul İlinde koruma planına aykırı olarak ya da plansızlık durumunda dahi yenileme kurulunca onaylanan yenileme projelerinin yarattığı kaotik durum, Sulukule ve Tarlabaşı örneklerinde olduğu gibi uluslararası boyutlara ulaşmıştır. Odamızın açtığı davalar sonucunda yenileme kurullarının bir çok kararı yargıya taşınmış, çoğu dava kararların iptali ile sonuçlanmıştır. Örneğin Ankara‘da yenileme kurulunun yetkisini aşarak uygun bulduğu Ulus Koruma Amaçlı İmar planı iptal etmiştir. Bu nedenle yenileme kurullarının varlığı sorgulanır hale gelmiştir.

   

 

5366 sayılı Kanunun amacı yenileme alanı olarak ilan edilen alanlardaki sorunların hızla ve öncelikle çözülmesi olarak konmuşken, yenileme alanı uygulaması ve  yenileme kurulları ile yeni ve geri dönüşü mümkün olmayan sorunlar ortaya çıkmıştır. Yaratılan bu sorunların çözümü yeni kurullar oluşturulması, bu kurulların görev ve yetkilerinin genişletilmesi değil, 5366 sayılı kanunda değişiklik yapılarak anılan kanun gereği belirlenen yenileme alanlarındaki konuların ilgili koruma kurullarında (mevcut halen faaliyet gösteren) öncelikli değerlendirilmesinin sağlanmasıdır. 5366 sayılı Kanunla oluşturulan Koruma Bölge Kurullarının devamında ısrar ediliyor ise;

 

-          Yenileme kurulları sadece 5366 sayılı yasada betimlenen yenileme projelerinin onaylanması için karar almalıdır. Böylece hem kamu kaynaklarının verimli kullanımını sağlamış olacaktır hem de aynı alanda çalışan iki ayrı kurul ve bundan kaynaklanarak yanlış kararlar alınmasının önüne geçilecektir.

-          Yenileme kurullarının Kanunla belirlenen görevleri yerine getirdikten sonra lağvedilmesi yönünde düzenleme yapılmalıdır.

 

"2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının" 3üncü maddesinde ayrıca üçten fazla koruma bölge kurulu bulunan illerde, kurullar arasında teknik ve idari işlerde koordinasyonu sağlamak üzere koruma bölge kurulları koordinasyon müdürlüğü kurulması yönündeki düzenleme 2863 sayılı ve 4848 sayılı "Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun"una aykırıdır.

 

a)       Koordinasyon Müdürlüğü düzenlemesi 4848 sayılı Kanuna aykırıdır.

Koruma Bölge Kurulları arasında teknik ve idari işlerde koordinasyonu sağlamak 4848 sayılı Kanunla Bakanlığın ana hizmet birimlerinden olan Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğüne verilmiştir. Anılan Kanunun 9uncu maddesinde Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünün görevleri arasında "Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu ve koruma kurulları kararlarının alınmasına ve uygulanmasına dair işlemlerin yürütülmesini ve koordinasyonunu sağlamak" sayılmıştır. Genel Müdürlük yetkisindeki görevin belirli illerde mahalinde müdürlük düzeyine devrinin amacı açık olmadığı gibi ve düzenleme Kanuna aykırıdır

 

b)       Koordinasyon Müdürlüğü düzenlemesi bağlı Koruma Bölge Kurulları üzerinde baskıyı artıracağı gibi ülke genelinde farklı uygulamaları doğurması söz konusu olacaktır.

Özerk nitelikteki Koruma Bölge Kurullarının büro hizmetlerini yürütmekle yükümlü Koruma Bölge Kurulu Müdürlüklerinin bağlı olacağı bir koordinasyon müdürlüğü, kurul işlem ve işleyişinde çifte denetim anlamına gelecektir.

 

Ayrıca, Koruma Bölge Kurullarındaki konularla ilgili tüm işlemleri (idari ve teknik) yürüten Koruma Bölge Müdürlüğünün üzerinde yeni bir müdürlük oluşturularak koordinasyon görevi verilmesi gerek personel yönünden gerekse müdürlük açısından çalışma barışını engelleyici ve iş verimini düşürücü nitelikte bir etki yapacaktır.

 

Bunun yanı sıra koordinasyon müdürlüğü ancak İzmir ve İstanbul gibi kentlerde konu olabilecektir. Bu kentlerdeki koruma bölge kurullarının diğer koruma bölge kurullarının çalışma şeklinden farklı olup olmayacağı belirsizdir.

 

"2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının" 3üncü maddesinde ayrıca üçten fazla koruma bölge kurulu bulunan illerde, kurullar arasında teknik ve idari işlerde koordinasyonu sağlamak üzere koruma bölge kurulları koordinasyon müdürlüğü kurulması yönündeki düzenlemeden vazgeçilmelidir.

 

4/ "2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu‘nun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı"yla önerilen geçici madde af niteliğindedir. Yürürlükteki Kanun maddesi ve öneri değişiklik aşağıdaki gibidir:

 

"2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu‘nun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı"yla önerilen geçici madde:

 

"GEÇİCİ MADDE 8. - 11/3/2005 tarihinden önce usulüne uygun olarak koleksiyoncular tarafından bağlı bulunduğu müzedeki envanter defterine kaydı yaptırılmış taşınmaz kültür varlıkları hakkında, son fıkrası hariç olmak üzere bu Kanunun 26 ncı maddesi hükümleri uygulanır.

Belirlenen 11 MART 2005 tarihinin gerekçesi açık değildir. Kolleksiyonerler eserleri halka açık müzelerde sergilemelidirler. 2863 sayılı yasanın 26. Maddesinde kolleksiyonerler tarafından sergileme-teşhir konusu isteğe bağlı bırakılmıştır. Kültür varlıkları devlet malı niteliğindedir. Bu kolleksiyonların halka açılması, müzelerde sergilenmesi, kataloglarının basılması, internet ortamında bütün bilgilerle birlikte yayınlanması gereklidir. Tüm bunlar gözönünde bulundurulduğunda kolleksiyonculukla, tarihi eser kaçakçılığı piyasası arasındaki gizli bağlantıların ve birbirlerini besleyen ilişkilerin açığa çıkartılması ve izlenmesi öncelik arazetmekte olup, tasarıyla getirilen öneri kabul edilmemelidir.

 

 

 

 

TMMOB
Şehir Plancıları Odası

Çerez Politikası & Gizlilik Sözleşmesi

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz

kişisel verilerinizin Odamız tarafından işlenme amaçları konusunda detaylı bilgilere KVKK sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

"/>