Etik İlkeler Özlük Hakları
İMAR AFFI GÖLGESİNDE 17 AĞUSTOS DEPREMİNİN 19.YILI
BASIN AÇIKLAMALARI
Yayına Giriş Tarihi
2018-08-17
Güncellenme Zamanı
2018-08-17 11:15:18
Yayınlayan Birim
İZMİR

 

İMAR AFFI GÖLGESİNDE 17 AĞUSTOS DEPREMİNİN 19.YILI

Bugün üzerinden tam olarak 19 yıl geçmiş 17 Ağustos felaketini hatırlarken, öncelikle kaybettiğimiz canları saygı ile anıyoruz. Kaybettiğimiz insanlarımızın yaşamlarına mal olan ihmalleri ve bu ihmalleri gidermek için yaptıklarımızı ve yapmadıklarımızı hatırlatmayı da bir borç olarak görmekteyiz.

Bu 19 yılda, ne yazık ki geçmiş yıllarda yapılan hatalar tekrarlanmaya devam etmektedir ve özellikle son aylarda karşımıza "imar barışı" adı altında çıkmış olan imar affı ile de yanlış üstüne yanlış uygulamalar hayata geçmektedir. Kentleşme, planlama ve inşaat süreçlerine ait denetim boşlukları giderilmediği gibi, sadece binaların değil depreme dayanıklı yaşam çevrelerinin, altyapı sistemlerinin, her türlü ulaşım yollarının ve afet sonrası hizmetlerin gerektiği şekilde tasarlanmasına yönelik önlemlerin ‘hala` alınmamış olması karşısında kelimelerin tükendiği bir noktada durmaktayız. Üstelik yapılan çok az sayıdaki doğru adımdan birisi olan "Afet Sonrası Toplanma Alanları"nın teker teker inşaat alanlarına dönüştüğünü görmek, jeolojik olarak riskli alanların planlama aygıtı ile yapılaşmaya açılmasını izlemek ve rantsal dönüşüme kurban edilen mahallelerinden edilen insanların, daha riskli alanlarda yaşamaya zorlanmasına şahit olmak; alınan önlemlerin deprem gerçeği ile yakından uzaktan alakalı olmadığını ispatlamaktadır.

17 Ağustos depreminin yaşandığı günden bugüne gelene kadar geçen süreçte kaybettiğimiz zamanı telafi edebilmek için önümüzde hala fırsatlar varken, "imar barışı" gibi popülist politikalar ile insanlarımızın hayatlarını riske atan uygulamalardan bir an önce vaz geçilmesi gerektiğini tekrarlamak isteriz. Denetimden yoksun ve kişinin beyanına esas yapılaşma süreçleri yeni can ve mal kayıplarına gebe yaşam alanları yaratmaktan öteye gitmemektedir. Ne yazık ki ülkemiz, birçok doğal afetin bir arada görüldüğü bir coğrafyada yer almaktadır. İklim değişikliği ile kentlerimizi tehdit eden aşırı yağış, sel ve heyelan riskleri de göz ardı edilmemelidir. 2018 yılının yaz aylarında arka arkaya yaşadığımız bu tür felaketlerin, önümüzdeki yıllarda şiddetlenerek yaşanacak olması gerçeğini bir an önce kabul etmemiz ve yaşam alanlarımızı bu risklere uygun inşaa etmemiz gerekmektedir.

Ancak geldiğimiz noktada kentleşme ve planlama adına yapılan yanlışların, eksiklerin ve denetimsizliklerin katlanarak artıyor olması, endişelerimizin ötesinde bir duyarsızlıkla hareket eden devlet kurumlarının görevlerini tekrar ve tekrar hatırlatma vazifemizi daha da önemli kılmaktadır. Özellikle de 2011 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığının kurulmasından bu yana, artan yetki karmaşasının bir  sonucu olarak yerel yönetimlerin yapmış olduğu planların bütünselliğine müdahale eden karar ve uygulamalar ile derinleşen sorunlara yenileri eklenmektedir. Özellikle metropolitan alanlarda ve toprak rantının kontrolsüz bir şekilde arttığı kentlerde yapı denetimlerinin sermaye mensuplarının istediği şekilde esnetilmesi, sadece kağıt üzerinde bırakılması ve insanlarımızın yaşamlarının hiçe sayılması asla kabul edilebilir olmayacaktır ve bu tür uygulamalardan bir an önce vaz geçilmelidir.

Ayrıca ivedi bir şekilde, ülkemizin makro iktisadi politikalarının doğa ile uyumlu ve bilimsel bilgi ile harmanlanmış bir forma kavuşturulması gerekmektedir. İnşaat sektörüne dayalı, bir "üçüncü dünya ülkesi büyüme modeli" ile kalkınma ve gelişmeyi birbirine karıştıran politikacıların bugününü kurtarma ve kendi oy oranını koruma çabasına feda edilen yaşam alanlarımızı savunmak hepimizin görevidir. Bunu gerçekleştirmek için ise tüm vatandaşlarımıza vazife ve sorumluluk düşmektedir. Öncelikle sivil toplumun güçlenmesine destek vermek, denetim mekanizmalarının arttırılmasını talep etmek, kamuoyunun vicdanını rahatsız eden konularını unutturmamak ve devletin görevlerini sıklıkla hatırlatmak atılabilecek basit adımlardır.

Kentlerimizin daha sağlıklı, huzurlu, yaşanabilir ve kaliteli olması için doğamızı korumalı, doğal afetler ile barış içinde yaşamayı öğrenmemiz gerekmektedir. Hem yerel hem de merkezi hükümetlerin yaşam alanlarımıza daha saygılı olmasını sağlamaya çalışmalıyız. Yapılan yanlışları söylemekten imtina etmemeli, bugün kazanacağımız paranın; yarın alacağımız nefesten çalmak olduğunu unutmamalıyız. Kentlerimizin ancak içinde bulunduğu ekosistem kadar sağlıklı ve yaşanabilir olabilecektir.

Geçen yıllardaki hataların telafi edildiği ve bizleri derinden üzen acıların tekrar yaşanmadı bir gelecekte yaşama talebimizi; ve örgütlü mücadelenin yarattığı kamusal gücün ve kazanımların farkına varmış bir toplum yaratma isteğimizi hep canlı tutmalıyız. Gelecek nesillere bırakabileceğimiz en güzel miras, temiz ve sağlıklı bir doğa, kaliteli ve yaşanabilir kentlerdir.

 

 TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi


 

TMMOB
Şehir Plancıları Odası

Çerez Politikası & Gizlilik Sözleşmesi

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz

kişisel verilerinizin Odamız tarafından işlenme amaçları konusunda detaylı bilgilere KVKK sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

"/>